Latife Tekin’le ilk
“karşılaşmam” Boğaziçi Üniversitesi’nin Türk Dili dersinde olmuştu. Dönem
boyunca okumamız gereken- sınavda hakkında soru sorulacak-dört kitaptan biri de
yazarın kült yapıtı olan Sevgili Arsız
Ölüm’dü. Masalımsı, şiirimsi bir göç ve yoksulluk hikâyesi olan bu kitaba o
yıllarda sınıfça haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Malum, hiçbir okuma ve yazma
deneyimi, mecburiyetle, son teslim ya da sınav tarihleriyle el ele yürüyemiyor.
O yüzden, bugün aklımda Sevgili Arsız
Ölüm’den geriye kalan 3 “şey” var. Dirmit, Atiye ve “genç kızlara iyi
gelmezmiş.” Şu an sadece bu kitabı okumuş kişilere hitap edebilecek sonuncu deyiş,
o dönem ağzımıza o kadar yapışmıştı ki, Beğenmeyen Okumasın’ın bir diğer yazarı
Burcu A. ile aradan geçen 8-9 seneye rağmen birbirimize hala “gece geç
saatlerde dışarda dolaşmak genç kızlara iyi gelmezmiş,” “fazla gülmek genç
kızlara iyi gelmezmiş” diye mesajlar atıp güler, kitabı da anarız. Lafı fazla
uzatmadan, Sevgili Arsız Ölüm’ü daha
rahat bir zaman diliminde okuyup, hak ettiği değeri vermek istediğimi belirtmek
istiyorum.
Berci Kristin Çöp Masalları, İletişim Yayınları |
Berci Kristin Çöp Masalları (1984), Tekin’in Sevgili
Arsız Ölüm’den sonra yayınlanan ikinci eseri. Anlatım tarzı olarak ilk
kitabın peşinden koşan, şiirsel bir dille yazılmış bu kitap, isminin hakkını
veren bir yoksulluk masalı. Sosyal bilimci gözüyle baktığınızda ise genel
olarak bir sosyoloji masalı. 1950’lerden sonra artan göçle Türkiye’nin önemli
bir gerçeği haline gelen gecekondulaşma ve gecekondu olgusu bu kitabın ana
eksenini oluşturuyor. Eser, adı sonradan Çiçektepe olacak bir mahalleye kurulan
ilk gecekonduların hikâyesi ile başlıyor. Tenekeden, çöpten, kartondan kurulan
bu gecekonduların, yıkım ekipleri tarafından defalarca yerle bir edilmesi,
halkın yılmadan yorulmadan yenilerini dikmesi, yıkım ekiplerinin sonunda gitmesi
ve bölgenin bir gecekondu mahallesine dönüşmesi Tekin’in masalsı diliyle
anlatılıyor. Kitabın üzerinde özellikle durduğu tek bir kahraman, ya da aile
yok, yazar birçok gecekondu hikâyesini, mahallenin farklı karakterleri
üzerinden anlatmayı yeğliyor.
Olay örgüsünün
tamamı burada anlatılamayacağına göre, kitaptan bana geriye ne kaldığını yazmak
daha doğru olacak. İlk olarak ve tabii ki yoksulluk… Çocukların çöp toplaması,
çöpten çıkan kolu bacağı kopmuş bebeklerle oynamaları, damı rüzgârdan uçan
evlerin içine kar yağması, konduları su basması… Türkiye’den ve büyük şehirlerden
bilindik manzaralar belki ama okudukça insanın içine daha bir başka işliyor. Bu
noktada, Tekin’in bu yoksulluğu resmetme biçimini, oldukça başarılı bulduğumun
altını çizmek istiyorum. Ek olarak, yoksulluğun kaderi olmuş cehalet, hastalık,
batıl inanç da kitabın içinde bolca mevcut. Fabrikalardan akan suyun halkı
hasta etmesi, hastalanan insanların, yakınlarda zaten olmayan doktor yerine,
kendisini okuyup üfleyen, “kocakarı” reçeteleri sunan insanlara başvurması, suyun,
elektriğin, okulun çok sonradan mahalleye gelmesi bir taraftan çok masalsı
diğer taraftan çok gerçekçi resmedilmiş. Fabrika yaşantısı, grev, direniş,
halkın kafasındaki Çingene ve Alevi imgeleri, ayrımcılık, kadın-erkek
ilişkileri de yine aynı eksenin farklı konularını oluşturuyor Berci Kristin Çöp Masalları’nda.
Sonuç olarak, bir
sosyoloji masalı olarak nitelediğim bu kitabı tavsiye ediyorum. Kitap sadece
edebi bir eser olarak okunabileceği gibi; göç, yoksulluk, gecekondulaşma çalışan
arkadaşlarımın ve akademisyenlerin de mesela Tansı Şenyapılı’yı, mesela Meral Özbek’i okurken, onları özümsemek için bakacağı yardımcı bir eser olarak da görülebilir aynı zamanda. O denli güçlü gözlem gücüne sahip diye düşünüyorum.
Bir gün Sevgili Arsız Ölüm eleştirisi ile de karşınıza
çıkmak ümidiyle…