19 Ekim, 2013

Kaleminin Nabzı Hayatın Detaylarında Atan Yazar;    

     

Bu benim ilk kez yapacağım bir şey, aslında bir deneme. Daha önce de tüm kitaplarını okuduğum yazarlar oldu ama hiç biri bende üstüne dosya hazırlama cesareti yaratamadı. Blogumuzu takip eden arkadaşlar bilirler daha önce Barış Bıçakçı'nın 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz' kitabı hakkında bir yazı yazmıştım. Ama o dönem Barış Bıçakçı saplantım başlamamıştı. Bunun en büyük sebebi de Barış Bıçakçı ile Hakan Bıçakcı'yı karıştırmamdı. Evet sevgili okur, her ikisi de İletişim Yayınları'ndan kitap çıkaran bu iki yazarın kitapları kitapçılarda çoğunlukla yan yana duruyor. Bendeniz de (dikkat konusunda büyük sorunlar yaşayan biri olarak) 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz'in tadı damağımdan gitmeden Barış Bıçakçı'nın diğer kitabına başlayayım dedim. Amma ve lakin yanlış yazarın kitabını aldım. ( Hakan Bıçakcı'nın yanlış niyetle okuduğum kitabı, "Ben Tek Siz Hepiniz" ayrı bir yazının konusu olacaktır. Belirtmek isterim ki o kitaptan da keyif aldım ancak; dönemsel olarak ihtiyacım olan üslup ve konuların farkı nedeniyle bir miktar hayal kırıklığı yaşamıştım.) Hatta blogdaki yazımda da hep bu nedenle isimleri karıştırdım ve dikkatli bir okurumuzun uyarısı üzerine düzeltme yaptım.Sanırım artık tüm bu yüz kızartıcı itirafların ardından dosyaya geçebilirim.

Uyarı: belirtmek isterim ki bu yazı biraz uzun olacak!

Öncelikle Barış Bıçakçı'nın üslubundan biraz bahsedelim. Kendisi otobüste yanınıza oturmuş olabilir, hatta yanınıza oturan bir çocuk, bir teyze, ergenliğini atlatamamış bir genç kılığında da olabilir. Ya da kendisi sizin en yakın arkadaşınız olabilir, bir süre önce terk ettiğiniz eski sevgiliniz -sizi terk eden hain de o olabilir- kalbini kırdığınız bir yoldan geçen, görünmez bir toplu konut insanı olarak da karşınıza çıkabilir. Onu bir kere keşfettiyseniz bir daha ondan vazgeçemezsiniz. En karanlık yanlarınızı paylaşır sizinle, en çok utandığınız gündelik hayat pratiklerinizi suratınıza kadife kaplı bir ayna tutarak yaşatır tekrar, en yalnız anlarınızı yaşadığınız zamanlarda "o an"ları yaşamak noktasında yalnız olmadığınızı hissettirir. Tatlı tatlı yazar, usul usul işler içinize, çocukluğunuza dokunur, sahne sahne canlanır onun anlattıkları gözünüzün önünde. Anlatmaz asla, neyi göstermek istiyorsa onu sahneler. Akıp gider kelimeler, satırlar, sayfalar. Göz yormaz, gönül kırmaz. Bu bir aşk romanı, bir intikam hikayesi, bir başarı öyküsü diyeceğiniz şekilde sınıflandırılacak eserler değil yazdıkları. Eserleri insani zaaflar, hüzünler, sevinçler, hayal kırıklıkları ve benim bu kısa sürede sıralayamayacağım pek çok duygunun toplamının kare kare anlatılışı.

Herkes Herkesle Dostmuş Gibi 

"Zaten hayat da yere çakılana kadar yaşanan bir şeydi."

 Görünmez adam olduğunuzu hayal edin ya da durun, görünmez adamın elinizden tutup sizi Ankara sokaklarında bir gezintiye çıkardığını ve size insanları tanıttığını hayal edin. Öyle bir hayal olsun ki bu; tam birini tanımaya başlamışken bir diğerine geçin. İnsanlar arası bir seyahate çıkın hatta bir ara bir kuş olun ve dünyayı onun gözünden de görün. Okumaya başladığımda adapte olmakta zorlandım çünkü "hahh tamam, sanırım kahramanımız bu" dediğim noktada bir diğerine geçti kitap ve sonrasında anladım ki, aslında bir 'kahraman' yoktu. Bu romanın kahramanı herkesti. Biraz ukalalık olacak belki ama bu kitap diğer kitaplarının habercisi hatta tanıtımı gibi. Çünkü diğer romanlarında karşılaşacağınız insanlar bu ilk eserde size göz kırpıyorlar (Çetin ile Ender, Nazlı ile Cemil, Sulhi ile Hasan)


Veciz Sözler

“Sevgililerin üçüncü şahıslar için, geniş bir araziyi dikenli telle çeviren, sonra da bir sürü eli silahlı adam yerleştiren çok uluslu bir şirketten ne farkı var?”

  Veciz Sözler telefonla bağlanıp'veciz sözler' edebildiğiniz bir radyo programı ve bu programın neredeyse baş rol oyuncusu olan Sulhi Saygılı. Ve aslında o bir 'kaybeden'. Öyle ki kitabın içinde şöyle bir cümle geçiyor; "Sulhi'nin yerinde olmayı kimse istemez herhalde. Ben mesela, sabun yemeyi tercih ederim. Böyle bir duruma ancak Oğuz Atay ve kahramanları dayanabilir." Anlatıcının tabiriyle 'dayanılması' zor durumlar yaşayan Sulhi sonraki zamanlarda yaşadıklarından damıttıklarını aforizmalar şeklinde 'Veciz Sözler'de paylaşıyor. Yer yer ona üzülüyoruz yer yer onunla üzülüyoruz kitap boyunca. Bu roman bizi Barış Bıçakçı'nın iğneleyici mizah yönüyle de tanıştırıyor aynı zamanda.



Aramızdaki En Kısa Mesafe

"...hiçbir şey göründüğü, hatta yaşandığı gibi değil! Her şey hatırlandığı gibi."

  Arka kapak yazısında "Aynı soyadının etrafında toplanmış beş kişinin belirip kaybolması" şeklinde tanıtımı yapılan bu aynı anlatıcının hayatından kesitler sunan hikayeler toplamı kitap. Roman ya da öykü olarak tanımlamanın zor olduğu bu kitap bize; 1980'lerde çocukluğunu, 1990'larda ise ilk gençliğini yaşayan bir anlatıcının hayata baktığı pencereyi aralıyor. Biz de o pencereden başımızı uzatıyoruz. 1980 Darbesini yaşamış baba, ailesini bir arada tutmaya çalışan anne ve üç kardeşten oluşan çekirdek aile ve aralarda karşımıza çıkan aile büyükleri. Hepsinin yaşadığı irili ufaklı sorunlar, bu sorunlarla başa çıkmaya çalışma yolları, ne kadar başarılı ve ne kadar başarısız oldukları ve elbette ki detaylar. 

"Ananem ve ben... Biz... Biz ölüme karşıyız."

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

”Özgürlüğün kimse tarafından sevilmemeyi göze almak olduğunu söylüyordum.”

Bu kitapla ilgili olarak daha önce bir yazı paylaşmıştım ancak bu dosyada da kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Roman birbirine benzeyen ve birbirlerini kelimelere ihtiyaç duymadan sadece jestlerle anlayacak kadar iyi tanıyan iki erkeğin hikayesini anlatıyor. İçinde bolca dostluk, yanında yalnızlık, gençlikten orta yaşlılığa geçme dönemi ve aşk var. Ama öyle vıcık vıcık aşk yok elbette ki belirsiz, saklı hatta belki yasak. Sizi karşısına oturtup sorguya çekiyor adeta sorduğu sorularla. Ve bunu yine usul usul yapıyor, sizi incitmeden.

Bıçakçı'nın bu romanı aynı isimle 2012 yılında kaybettiğimiz başarılı yönetmen Seyfi Teoman tarafından da beyaz perdeye taşınmıştı. 

"Basit şeyler isteyince, basit şeylerden zevk almaya başlayınca anlıyorum ki aşık olmuşum"

Baharda Yine Geliriz

"Şehrimizdeki yoksulların tam sayısını bilmiyoruz. Ama çoklar. Gecekondularda yaşıyorlar. Bayramlarda ulaşım araçları parasız olunca ortaya çıkıyorlar." 

Kısa kısa cümlelerle abartı ve şaşaaya kaçmadan yine Ankara sokaklarında dolaşıyor Bıçakçı bu öykü kitabında da. 'Herkes Herkesle Dostmuş Gibi'den farklı olarak bu sefer mini hikayelerle sunuyor sahnelerini bize. Biraz daha sokuluyoruz öykülerdeki karakterlere. Ankara'yı bu kez öykülerin aralarına serpiştirilmiş 'Şehir Rehberi' bölümleriyle mercek altına da alıyoruz, tabii bu mercek Bıçakçı'nın merceği olunca görmezden gelmeye çalıştıklarımızdan kaçamıyoruz. Şehirdeki görünmeyen yoksulluğu görünür kılıyor bize. 
Öyküler ise bir kaç sayfalık, ekonomik anlatıyor. Hele kitapla aynı adı taşıyan öyküsü "Baharda Yine Geliriz" benim en sevdiğim oldu. Belki de kendime has sebeplerle bu denli hoşuma gitmiştir, bilemiyorum ama diğer kitaplarla birlikte bu kitabı da okumanızı tavsiye ederim.

“İnsan güzel bir kitap okuduğu yerden nasıl ayrılabilir?” 

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

"Bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. ama ben o meyveden tadamadım  gök erik gibi kaldı avucumda dünya  simdi ben uykusuzum, yalın ayağım  kendimle meşgulüm. kapımın önünde boş peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum. kendi kendime, 'sanatçı tecrübe edinemeyen insandır', diyorum, bu dünyada hiçbir tecrübesi olmayan insandır ama sen şimdi karala bunun üstünü, yırt sen bunu, olmadı çünkü, olmadı işte. nafile."

Bir intiharın ardından ve hatta öncesinden insan manzaraları. Nasıl da değiştiriyor ölüm insanları kendi halleri içinde. Birine az vuruyor ölümün acısı diğerini yerden yere savuruyor. Peki ölen neden ölmeyi seçiyor? Bunu aslında hiç bir zaman tam bilemiyoruz, Bıçakçı da net bir şey söylemiyor bu konuda. O izler üzerinden gidiyor, hikayeleri birleştiriyor. Aslında tam olarak da birleştirmiyor, ayrık ayrık sunuyor önünüze siz nasıl isterseniz öyle birleştiriyorsunuz parçaları ya da birleştirmeyip olduğu gibi bırakabilirsiniz de.

"sadece şunu biliyor: her şeyi yerli yerinde, tıkır tıkır işleyen bir hayat kurduğunda, o hayatı yerle bir edecek bir felaket kurgulamak da farz olur. bunu Abidin'e söylüyor. "Doğru," diyor Abidin, "İnsan yarattığını yok edebilmek de ister."


Sinek Isırıklarının Müellifi

"Kadınlardan ne çok şey istiyoruz, diye düşünüyor Cemil. Bizi affetsinler, bize memelerini göstersinler ve ölümsüzlük versinler."

 Aynı yazarın eserleri arasında ayrım yapmak doğru mudur bilemem ancak kötü bir şey yapıyorsam da devam etmek istiyor ve itiraf ediyorum; Bıçakçı'nın en sevdiğim romanı. Diğerler kitaplarından edebi açıdan, üslup ve anlatım açısından daha iyi midir değil midir elbette ki tartışılır ama ben bu tartışmaya girecek ne derin bir bilgiye ne de isteğe sahibim. Tek bildiğim; bu romanda, benim içimde kilitli kalan (ifade etmekte zorlandığım bile diyemeyeceğim) bir 'hal'in 'cümle'ye çevrilmiş  olduğudur. Öyle bir hal düşünün ki depresyon bile demek gelmek içimden; bir yılgınlık, bezginlik ve bunların yanında geç kalmış olma korkusu, eli boş olma hali, varlığının anlamından utanma... Ölmeye bile mecali olmayan insanın zavallılığı ama böyle cesareti olmama hali değil daha çok "ne verdin ki; ne bekliyordun da olmadı?" hali. Ve tam bu durumda karşıma çıkan aşağıdaki altı çizili cümle;







Roman Ankara'da toplu konutlarda geçiyor. Gri ve soğuk Ankara'yı arkasına alıp üstüne insanları yerleştiriyor. Bu insanlardan biri Cemil, daha doğrusu roman zaten aslen Cemil'i anlatıyor. İşini kitap yazmak için bırakmış bir adam Cemil ve romanının basılıp basılmayacağı ile ilgili olarak yayınevinden cevap bekliyor. Biz de bu sürede onunla beraber bekliyoruz, onun yaşadığı sıkıntıyı yaşıyoruz. Bir yandan da eşi Nazlı var. Onunla ilişkilerini de gözlemleme fırsatı buluyoruz. Anlatılacak bir roman değil zaten daha fazla anlatmaya da çabalamayacağım çünkü nedense heyecanlandım yazarken. Yanlış ya da eksik bir şey yazma korkusu doğdu içimde bir anda. O nedenle bu kitapla ilgili yorumları burada toparlıyorum.

"Cemil, genç Cemil'in elinde silah olup olmadığına bakmıştı, çünkü yıllar önce okuduğu Rene Char'ın Seçme Şiirleri'nin önsözünde geçen şu cümleyi unutamıyordu: 'Kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz.' Böyle bir cümleyi okuyup yıllarca aklınızda tutuyorsanız zaten ölüyorsunuz demektir. Silaha gerek yok."


Efendim sonuç olarak Barış Bıçakçı eserleri bende derin izler bıraktı. Okuyup kenara kaldıracağım kitaplardan ziyade devamlı göz atabilmek için elimin altında olmasını tercih ettiğim kitaplardan oldular. Alıp hediye ettim alıp hediye etmeye de devam ediyorum. Bence bir kitabı tavsiye etmekten daha öte bir beğenme hali hediye etmek. Yani sonuçta tavsiye edince okunup okunmadığını bilemezseniz ama hediye edince - hele de benim gibi devamlı "okudun mu?" diye insanları canından bezdiren biriyseniz-  daha emin oluyorsunuz paylaştığınızdan. Buradan herkese Barış Bıçakçı kitabı hediye etmem mümkün olmadığından size okumanızı 'tavsiye' etmekle yetinmek durumundayım. Hele de Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Salinger sevenlerdenseniz bir başlayın pişman olmayacaksınız derim.








8 yorum :

  1. merhaba,
    bizim büyük çaresizliğimiz i okumuş çok sevmiştim. yazınızdan sonra barış bıçakçı nın naif,samimi dilini özlediğimi farkettim. herkes herkesle dostmuş gibi yi sipariş ettim heyecanla bekliyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba,
      'herkes herkesle dostmuş gibi' çok güzel bir seçim olmuş, gerçi ben tüm kitaplarını çok sevdim. okuduktan sonra yorumlarınızı öğrenmeyi çok isterim.
      keyifli okumalar :)

      Sil
    2. evet kitabımı bitirip geldim:) aslında siz o kadar guzel anlatmışsınız ki kitabı, bana diyecek pek bir şey kalmamış. gerçekten de hayat var bu kitapta. barış bıçakçı özellikle şu dönemde bana çok iyi geldi. mesela çetin ile ender i görünce eski dostları görmüş gibi sevindim:) başka bir yerinde aşka neden inanmadığımı anladım. altını çizdiğim yerler oldu. kısacası ben sevdim bu kitabı. sırada veciz sözler var:) yazınız ve bu güzel kitapları hatırlattığınız için çok teşekkür ederim size.

      Sil
    3. hoş geldiniz :) kitabı okuma kararınız beni mutlu etmişti, bitirince yazdığınız yorumlar daha da mutlu etti. gerçekten haklısınız bu kitapta 'hayat' var ve sizi alıp götürüyor.
      veciz sözler de çok güzel bir seçim :) onu okumanızın ardından da yorumlarınızı beklerim :)
      esen kalın.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Müthiş olmuş eline sağlık,Barış Bıçakçı candır..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, Barış Bıçakçı bence de candır :)

      Sil