Türk
Edebiyatı’nın en çok bilinen eserlerinden biri olan Çalıkuşu, 2013 yılında
ikinci kez diziye uyarlanarak yeniden gündeme geldi. Birçok gazete,
edebiyat dergisi ve blog da bu gündemin rüzgârıyla birlikte dizi ile eseri
karşılaştıran eleştiri yazıları yayınlamayı ihmal etmedi. Bugün bu yazıda ben de
eser-dizi karşılaştırmasını dizinin takip ettiğim 5-6 bölümü üzerinden
yapacağım, ancak şunu da belirtmek isterim ki, kitap hakkında farklı ve spekülatif
bir söyleme de sahip olabilirim. Yani bu yazı sık sık yapıldığı gibi bir Feride
güzellemesi olmayacak.
Çalıkuşu |
Reşat Nuri
Güntekin, edebiyatımızın şüphesiz en çok okunan yazarlarından biri. Bu konuda
ben de bir istisna değilim: Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe, Acımak ve Değirmen
gibi eserlerini ortaokul (ilköğretim) dönemlerimde okumuştum. Listenin ilk iki
sırasındaki eserlerin uyarlamalarını da sabrım yettiğince- ki yetemedi- takip
etmeye çalıştım. Ancak ilginç bir biçimde birçok kadın arkadaşımın şu ya da bu şekilde
hayatlarının bir bölümünde okumuş ve idealleştirmiş oldukları Çalıkuşu hakkında
söyleyecek çok bir şeyim yoktu. Dizi 2013 yılında Kanal D’de başlayınca ilk beş
bölümünü seyrettim ve fark ettim ki Fahriye Evcen ve Burak Özçivit hayranlarını
bir kenara bırakırsak, azımsanamayacak büyüklükte bir dizi karşıtı kamuoyu
oluşmaya başlamıştı. İşte Çalıkuşu’nu da böylece olgun kafa ile okumanın vakti
gelip çatmıştı!
Eserde, Feride
yani Çalıkuşu küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş, Fransız mektebinde yatılı
okuyan haşarı bir kız çocuğudur. Tüm akrabalarının, hocalarının ve
arkadaşlarının gözündeki en önemli özelliği “yaramaz” olmasıdır. Okulda
olmadığı zamanlarda teyzesinin evinde vakit geçirmektedir. Teyzesinin oğlu Kamran ile aralarında hem
bir anlaşamama hem de içten içe birbirlerini sevme durumu söz konusudur. Türlü
badireler atlatıldıktan sonra Feride ile Kamran nişanlanır. Ancak düğünden
birkaç gün önce Kamran’ın Feride’yi aldattığı ortaya çıkar. Sonrasında Feride hayli cesur bir karar alarak Anadolu’ya muallimelik yapmaya gider ve
kitabın ilk ve son bölümünü bir tarafa koyarsak, eser çoğunlukla Çalıkuşu’nun
Anadolu’da başından geçenleri ve mücadelesini anlatır. Bu ayrılık döneminde de
birbirlerini sevmeye devam eden Feride ve Kamran finalde kavuşurlar.
Vakit, 1922'den bir sayı |
Yukarıda olay örgüsünü
kısaca yazdığım bu eser 1922’de Vakit gazetesinde tefrika edilir, çokça beğeni
toplar ve aynı yıl kitap haline de getirilir. Eserin tefrika edildiği ilk günü
bulabilmek için Vakit gazetesini bir hayli karıştırdım, bulamayınca da herhangi
bir sayısını seçtim... Yukarıda gördüğünüz örnekte, soldaki ilk sütunda kutucuk olarak görünen yerde
Osmanlıca “Çalı Kuşu” yazmakta.
Dizi başladıktan
sonra kritiğini yapan kitlenin eleştirileri genel olarak roman ve dizinin
birbirinden çok farklı oluşu üzerine odaklanmaktaydı. Evet, aslında dizi bir uyarlama değil olsa
olsa bir esinlenme olabilirdi. Sanırım ilk beş bölüm üzerinden benim şahsi
yorumum da bu yönde. Mesela romanda adı iki kez geçen Kamran’ın kardeşi
Necmiye’nin başrolde olması… Romandan bağımsız bazı karakterlerin diziye
eklemlenmesi… Kronolojik olay örgüsünün ters yüz edilmesi… Yakışıklı jönün, romana isim vermiş Çalıkuşu karakterinden daha önemli bir pozisyonda
bulunması… (Üstüne üstük hekim olması ve vebayla savaşırken kan transfüzyonunu imparatorlukta uygulayan ilk
kişi olarak tarihe geçmesi, bu da yetmiyormuş gibi hocasının Freud ile kanka
olması ve psikanaliz üzerine mektuplaşmaları!!!) Bir de pek kimsenin
takılmadığı ama gözümü çok tırmalayan bir problem olarak, seyrettiğim
bölümler içinde çok etkin olan kadı karakteri. Dizide zamansallık yok, ama “hiss-i
kabl'el vuku” 20. yüzyılın başları olduğunu tahmin ediyoruz. Acaba kadılık o
dönemde çok güçlü müydü? Güçlüyse hangi davalara bakmaktaydı? Yapımcı ve
senarist acaba hiç Türk modernleşme tarihi okumuşlar mıydı?
Çalıkuşu, Kanal D, 2013 |
Kimine göre bunlar uyarlama bir eser için kabul edilebilir değişikliklerdi, ama es geçilemeyecek bir sorun daha mevcuttu: ana
karakterin rezil rüsva edilmesi… Çünkü Feride okuyucunun gözünde Anadolu’da
eğitim neferi olmuş idealist bir kadın tiplemesidir. Çünkü Feride’nin aşkı açık ve cıvık değil, içten ve naiftir. O yüzden, Fahriye Evcen’in
her an Burak Özçivit’le öpüşmek istercesine saçma sapan ortalıkta dolaşması
kitapseverlerin sinirini bozmaktadır.
Sanırım benim temel sorunum da, Feride
karakterinin okuyucu tarafından bu kadar idealize edilmiş olması... Evet, dönemine göre cesur bir iş yapmıştır
Feride, Anadolu’ya öğretmenlik yapmaya gitmiştir tek başına… Ama bizim küçükken zihnimizde yer ettiği kadar da idealist midir? Kitaba baktığımda
benim gördüğüm, Feride başından itibaren Fransız mektebinden mezun olup
Anadolu’nun ücra bir köşesinde idealist köy öğretmeni olmayı istememiştir ki… Hikâyesi
salt bir idealizmden ziyade, bir kalp kırıklığı üzerine inşa edilmiştir. Ve
roman boyunca da sevdiğini anımsamış, ara sıra “ah keşke ben de evlenip evimin
kadını olsaydım” hezeyanlarına sürüklenmiş, bu hezeyanlara düştüğü vakit
sürekli güzelliğinden dem vurmuş, aynaya bakıp “ne kadar güzelim” demiş,
kendisini öpmek istemiştir. Tamam, bazı köylerde çok zor durumlarda kalınca pes
etmemiş, Munise gibi küçük bir kızı evlat edinmiştir ama Munise ile ilişkisinde
dahi bencil bir tavır takınmış, Munise er geç evleneceğini söylediğinde de
sinir krizine girmekten kendisini alamamıştır. Yani kızla olan ilişkisi de,
Feride’nin idealizminden ziyade bir yalnız kalma korkusu dinamiği üzerinden
işlemiştir. Belki, tüm bunlar Çalıkuşu’nun özgün bir kadın karakter olduğu
gerçeğini değiştirmiyor, ancak okurken aşırı bir sempati duyacağım karakter
olarak da belirmiyor. Yani kısaca, dizide karakter üzerinden yapılan tahribat
gerçekten ağır, ama ben Çalıkuşu’nun kitaptaki karakterini de ne sevdim ne de
idealize ettim. Belki daha da ağır olacak ama kafamdaki Feride küçükken şımarık
bir kız büyükken ciddi sorunları olan bir kadındır. Sevenlerinden gerçekten
özür dilerim lakin kaçımız gerçek hayatta Feride gibi bir karakterin yanında çok
uzun yıllar kalmayı kabullenebilir, küçükken kafamıza attığı taşlara sessiz
kalıp büyüyünce ağlarken birden kahkaha atan arkadaşımızın ruh sağlığından
korkmayız?
Feride sevgisine dair sorularım oldukça fazla... Acaba
Çalıkuşu’nda asıl sevdiğimiz bu karakteri ya da kendisine yüklediğimiz idealizm misyonu mudur, yoksa herkesin derinlerde bir yerlerde bulmak, yaşatmak, unutmamak için
çabaladığı naif aşkı mıdır? Eğitim neferi Feride’yi eğer bir süre Yüzbaşı İhsan ile flört etse ve
evlilik yaptığı emekli doktorla aynı yatakta uyusa da yine çok sever miydik? İdealist öğretmenin gönül maceraları için kalbimizde yer var mıydı? Yoksa onun gittiği her kentte suçsuz yere yaftalandığı vakit kaçıp başka yere gitmesinde toplumsal olarak bir yanlış görmemekte miyiz? Kamran'ın hem aldatmış hem de bir evlilik ve bir çocuk yapmış olmasına karşın, Feride de
eşinden bir çocuk yapsa ne düşünürdük? Burada, Feride’ye bakış açımızı bir
hayli netleştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum…
Feride'nin karakteri üzerindeki bu duruşumu bir kenara koymak ve yazıyı bitirmeden önce, Reşat Nuri'nin Çalıkuşu’nu yazarken ve aslında Anadolu'ya bakarken iki önemli noktaya da parmak bastığını söylemek istiyorum. Birincisi, işlemeyen bürokrasimiz. (Böyle gelmiş böyle gider teması). Feride, öğretmenin olmadığı nice
köy ve şehir olmasına rağmen, karşısına bir tanıdık çıkmadan, tanıdık bulmadan,
ya da güzelliğinden etkilenen bir memura rastlamadan atanamaz. Tek imza
gerektiren bir iş, üç ay sürer… İkincisi, muhafazakârlık ve bunun içinden çıkan
sürekli bir erkek tacizi. Yalnız ve güzelce bir kadının tek başına işini
yapmasına asla izin verilemez… İzin verilemediği gibi bir de sokakta yürürken
laf atılır, üzerine iddiaya girilir, “kızım sen iyisin ama etraf kötü” denir.
Çünkü bu bizim asla değişmesin diye uğraştığımız harsımızın bir parçasıdır.
Kanal D’nin artık bu kısımlara geçmesini de önemle rica ediyoruz efendim, 5
sezon sanırım asıl buradan çıkar, tabii cesaret edilirse.
Kısaca ne dizici ne de kitapçıyım! Ama, romanı sevip diziye kahrolanların bir de 1986 yapımı Aydan Şener ve Kenan Kalav'lı versiyonuna bakmalarını tavsiye ederim. Bana göreyse bu uyarlama meselesinin en güzel tarafı, Esin Engin'in 1986 versiyonu için yaptığı müziklerdir efendim, onunla veda edelim.
0 yorum :
Yorum Gönder