22 Şubat, 2014


Türk Edebiyatı’nın en çok bilinen eserlerinden biri olan Çalıkuşu, 2013 yılında ikinci kez diziye uyarlanarak yeniden gündeme geldi. Birçok gazete, edebiyat dergisi ve blog da bu gündemin rüzgârıyla birlikte dizi ile eseri karşılaştıran eleştiri yazıları yayınlamayı ihmal etmedi. Bugün bu yazıda ben de eser-dizi karşılaştırmasını dizinin takip ettiğim 5-6 bölümü üzerinden yapacağım, ancak şunu da belirtmek isterim ki, kitap hakkında farklı ve spekülatif bir söyleme de sahip olabilirim. Yani bu yazı sık sık yapıldığı gibi bir Feride güzellemesi olmayacak. 

Çalıkuşu

Reşat Nuri Güntekin, edebiyatımızın şüphesiz en çok okunan yazarlarından biri. Bu konuda ben de bir istisna değilim: Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe, Acımak ve Değirmen gibi eserlerini ortaokul (ilköğretim) dönemlerimde okumuştum. Listenin ilk iki sırasındaki eserlerin uyarlamalarını da sabrım yettiğince- ki yetemedi- takip etmeye çalıştım. Ancak ilginç bir biçimde birçok kadın arkadaşımın şu ya da bu şekilde hayatlarının bir bölümünde okumuş ve idealleştirmiş oldukları Çalıkuşu hakkında söyleyecek çok bir şeyim yoktu. Dizi 2013 yılında Kanal D’de başlayınca ilk beş bölümünü seyrettim ve fark ettim ki Fahriye Evcen ve Burak Özçivit hayranlarını bir kenara bırakırsak, azımsanamayacak büyüklükte bir dizi karşıtı kamuoyu oluşmaya başlamıştı. İşte Çalıkuşu’nu da böylece olgun kafa ile okumanın vakti gelip çatmıştı! 


Eserde, Feride yani Çalıkuşu küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş, Fransız mektebinde yatılı okuyan haşarı bir kız çocuğudur. Tüm akrabalarının, hocalarının ve arkadaşlarının gözündeki en önemli özelliği “yaramaz” olmasıdır. Okulda olmadığı zamanlarda teyzesinin evinde vakit geçirmektedir. Teyzesinin oğlu Kamran ile aralarında hem bir anlaşamama hem de içten içe birbirlerini sevme durumu söz konusudur. Türlü badireler atlatıldıktan sonra Feride ile Kamran nişanlanır. Ancak düğünden birkaç gün önce Kamran’ın Feride’yi aldattığı ortaya çıkar. Sonrasında Feride hayli cesur bir karar alarak Anadolu’ya muallimelik yapmaya gider ve kitabın ilk ve son bölümünü bir tarafa koyarsak, eser çoğunlukla Çalıkuşu’nun Anadolu’da başından geçenleri ve mücadelesini anlatır. Bu ayrılık döneminde de birbirlerini sevmeye devam eden Feride ve Kamran finalde kavuşurlar.

Vakit, 1922'den bir sayı
Yukarıda olay örgüsünü kısaca yazdığım bu eser 1922’de Vakit gazetesinde tefrika edilir, çokça beğeni toplar ve aynı yıl kitap haline de getirilir. Eserin tefrika edildiği ilk günü bulabilmek için Vakit gazetesini bir hayli karıştırdım, bulamayınca da herhangi bir sayısını seçtim... Yukarıda gördüğünüz örnekte, soldaki ilk sütunda kutucuk olarak görünen yerde Osmanlıca “Çalı Kuşu” yazmakta.

Dizi başladıktan sonra kritiğini yapan kitlenin eleştirileri genel olarak roman ve dizinin birbirinden çok farklı oluşu üzerine odaklanmaktaydı. Evet, aslında dizi bir uyarlama değil olsa olsa bir esinlenme olabilirdi. Sanırım ilk beş bölüm üzerinden benim şahsi yorumum da bu yönde. Mesela romanda adı iki kez geçen Kamran’ın kardeşi Necmiye’nin başrolde olması… Romandan bağımsız bazı karakterlerin diziye eklemlenmesi… Kronolojik olay örgüsünün ters yüz edilmesi… Yakışıklı jönün, romana isim vermiş Çalıkuşu karakterinden daha önemli bir pozisyonda bulunması… (Üstüne üstük hekim olması ve vebayla savaşırken kan  transfüzyonunu imparatorlukta uygulayan ilk kişi olarak tarihe geçmesi, bu da yetmiyormuş gibi hocasının Freud ile kanka olması ve psikanaliz üzerine mektuplaşmaları!!!) Bir de pek kimsenin takılmadığı ama gözümü çok tırmalayan bir problem olarak, seyrettiğim bölümler içinde çok etkin olan kadı karakteri. Dizide zamansallık yok, ama “hiss-i kabl'el vuku” 20. yüzyılın başları olduğunu tahmin ediyoruz. Acaba kadılık o dönemde çok güçlü müydü? Güçlüyse hangi davalara bakmaktaydı? Yapımcı ve senarist acaba hiç Türk modernleşme tarihi okumuşlar mıydı? 

Çalıkuşu, Kanal D, 2013


Kimine göre bunlar uyarlama bir eser için kabul edilebilir değişikliklerdi, ama es geçilemeyecek bir sorun daha mevcuttu: ana karakterin rezil rüsva edilmesi… Çünkü Feride okuyucunun gözünde Anadolu’da eğitim neferi olmuş idealist bir kadın tiplemesidir. Çünkü Feride’nin aşkı açık ve cıvık değil, içten ve naiftir. O yüzden, Fahriye Evcen’in her an Burak Özçivit’le öpüşmek istercesine saçma sapan ortalıkta dolaşması kitapseverlerin sinirini bozmaktadır. 

Sanırım benim temel sorunum da, Feride karakterinin okuyucu tarafından bu kadar idealize edilmiş olması... Evet, dönemine göre cesur bir iş yapmıştır Feride, Anadolu’ya öğretmenlik yapmaya gitmiştir tek başına… Ama bizim küçükken zihnimizde yer ettiği kadar da idealist midir? Kitaba baktığımda benim gördüğüm, Feride başından itibaren Fransız mektebinden mezun olup Anadolu’nun ücra bir köşesinde idealist köy öğretmeni olmayı istememiştir ki… Hikâyesi salt bir idealizmden ziyade, bir kalp kırıklığı üzerine inşa edilmiştir. Ve roman boyunca da sevdiğini anımsamış, ara sıra “ah keşke ben de evlenip evimin kadını olsaydım” hezeyanlarına sürüklenmiş, bu hezeyanlara düştüğü vakit sürekli güzelliğinden dem vurmuş, aynaya bakıp “ne kadar güzelim” demiş, kendisini öpmek istemiştir. Tamam, bazı köylerde çok zor durumlarda kalınca pes etmemiş, Munise gibi küçük bir kızı evlat edinmiştir ama Munise ile ilişkisinde dahi bencil bir tavır takınmış, Munise er geç evleneceğini söylediğinde de sinir krizine girmekten kendisini alamamıştır. Yani kızla olan ilişkisi de, Feride’nin idealizminden ziyade bir yalnız kalma korkusu dinamiği üzerinden işlemiştir. Belki, tüm bunlar Çalıkuşu’nun özgün bir kadın karakter olduğu gerçeğini değiştirmiyor, ancak okurken aşırı bir sempati duyacağım karakter olarak da belirmiyor. Yani kısaca, dizide karakter üzerinden yapılan tahribat gerçekten ağır, ama ben Çalıkuşu’nun kitaptaki karakterini de ne sevdim ne de idealize ettim. Belki daha da ağır olacak ama kafamdaki Feride küçükken şımarık bir kız büyükken ciddi sorunları olan bir kadındır. Sevenlerinden gerçekten özür dilerim lakin kaçımız gerçek hayatta Feride gibi bir karakterin yanında çok uzun yıllar kalmayı kabullenebilir, küçükken kafamıza attığı taşlara sessiz kalıp büyüyünce ağlarken birden kahkaha atan arkadaşımızın ruh sağlığından korkmayız?

Feride sevgisine dair sorularım oldukça fazla... Acaba Çalıkuşu’nda asıl sevdiğimiz bu karakteri ya da kendisine yüklediğimiz idealizm misyonu mudur, yoksa herkesin derinlerde bir yerlerde bulmak, yaşatmak, unutmamak için çabaladığı naif aşkı mıdır? Eğitim neferi Feride’yi eğer bir süre Yüzbaşı İhsan ile flört etse ve evlilik yaptığı emekli doktorla aynı yatakta uyusa da yine çok sever miydik? İdealist öğretmenin gönül maceraları için kalbimizde yer var mıydı? Yoksa onun gittiği her kentte suçsuz yere yaftalandığı vakit kaçıp başka yere gitmesinde toplumsal olarak bir yanlış görmemekte miyiz? Kamran'ın hem aldatmış hem de bir evlilik ve bir çocuk yapmış olmasına karşın, Feride de eşinden bir çocuk yapsa ne düşünürdük? Burada, Feride’ye bakış açımızı bir hayli netleştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum…

Feride'nin karakteri üzerindeki bu duruşumu bir kenara koymak ve yazıyı bitirmeden önce, Reşat Nuri'nin Çalıkuşu’nu yazarken ve aslında Anadolu'ya bakarken iki önemli noktaya da parmak bastığını söylemek istiyorum. Birincisi, işlemeyen bürokrasimiz. (Böyle gelmiş böyle gider teması). Feride, öğretmenin olmadığı nice köy ve şehir olmasına rağmen, karşısına bir tanıdık çıkmadan, tanıdık bulmadan, ya da güzelliğinden etkilenen bir memura rastlamadan atanamaz. Tek imza gerektiren bir iş, üç ay sürer… İkincisi, muhafazakârlık ve bunun içinden çıkan sürekli bir erkek tacizi. Yalnız ve güzelce bir kadının tek başına işini yapmasına asla izin verilemez… İzin verilemediği gibi bir de sokakta yürürken laf atılır, üzerine iddiaya girilir, “kızım sen iyisin ama etraf kötü” denir. Çünkü bu bizim asla değişmesin diye uğraştığımız harsımızın bir parçasıdır. Kanal D’nin artık bu kısımlara geçmesini de önemle rica ediyoruz efendim, 5 sezon sanırım asıl buradan çıkar, tabii cesaret edilirse.


Kısaca ne dizici ne de kitapçıyım! Ama, romanı sevip diziye kahrolanların bir de 1986 yapımı Aydan Şener ve Kenan Kalav'lı versiyonuna bakmalarını tavsiye ederim.  Bana göreyse bu uyarlama meselesinin en güzel tarafı, Esin Engin'in 1986 versiyonu için yaptığı müziklerdir efendim, onunla veda edelim.





0 yorum :

Yorum Gönder