22 Temmuz, 2012


Saldırı sırasında Saraybosna’da yaşayan bir kızın gün gün yaşadıklarını anlattığını duymuştum “Zlata’nın Günlüğü”nde.  Geç kalmıştım duymakta belki ama hemen tüm kitapçılara yayınevlerine sordum, hiçbir yerde bulamadım. En sonunda internet vasıtasıyla tanımadığım bir kız bana İzmir’den gönderdi kitabı. O haksız saldırıyı birebir yaşamış birinin ağzından okuyacak ve iliklerime kadar hissedip sorgulayacaktım yine. Ama biraz hayal kırıklığı oldu maalesef.   

İlk olarak günlüğü tutan kızın yaşanan saldırıyı “savaş” olarak tanımlaması beni rahatsız etti. Savaş iki taraf arasından karşılıklı yapılan çirkin bir eylemdir;  ama saldırı tek taraflıdır ve çok daha çirkindir. Bosna'da yaşananları bu sebeple savaştan ziyade, saldırı olarak tanımlamanın daha uygun olduğunu düşünüyorum.

Zlata’nın yaşının küçük olması, olayları biraz yüzeysel vermesine neden olmuş. Örneğin, birinin yaralanmasını anlattıktan sonra aynı gün içinde bahçede yedikleri yeni yıl kutlama yemeğinden bahsedebiliyor. Evet, 4 yıl boyunca süren saldırı Bosna halkı için rutin olmuştu, gündelik hayatın bir parçası olmuştu ama orada yaşanan acı çok büyüktü. Bu büyük acıyı ve saldırının boyutlarını vermekte yeterli değildi okuduklarım. Evet, yaşı  gereği toplama kamplarından, tecavüzlerden, elleri ayakları kopan, ölen insanlardan bahsetmesini beklemiyordum ama biraz daha içime işleyebilirdi anıları. Yaşanan acının yanında hafif kalmış Zlata'nın anlattıkları.

Ve son olarak Zlata, oradaki şanslılardanmış bence. Sürekli yemek yardımları alıyor ve yabancı gazeteciler tarafından ziyaret edildiklerinden bahsetmiş. Zaten en sonunda da Paris’e götürülüyor.

Genel olarak bana dokunmayı başaramasa da, yaşanan acıların yanında anlatılanlar yüzeysel gelse de, edebi olarak hiçbir şey beklenmeden okunabilecek bir günlük Zlata’nın Günlüğü.

0 yorum :

Yorum Gönder