25 Temmuz, 2012



“Zorba Gibi Adamların Bin Yıl Yaşaması Gerekirdi.”

Nikos Kazancakis
Zorba, Can Yayınları

Giritli edebiyatçı Nikos Kazancakis’in (1883-1957) İkinci Dünya Savaşı sırasında yazdığı ve ilk kez 1946’da okuyucuyla buluşan romanı Zorba, esere adını veren bir karakter olmasının ötesinde, yazarı derinden etkilemiş bir şahsiyet. Öyle ki, Kazancakis romanın önsözünde hayatında etkilendiği karakterlerden- Homeros, Buddha, Bergson, Nietzsche ve Zorba- bahsederken Zorba için “hayatı sevmeyi ve ölümden korkmamayı öğretmiştir bana” der. Gerçekten de, romandaki Zorba karakterini analiz ettiğimde, yazarın Girit’teki mezar taşında yazan “Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm” sözünde dahi yine Zorba’ya rastladığımı düşünüyorum.


Peki, romana ismini veren ve bence öykünülesi karakterimiz Zorba kimdir? Hayata sıkı sıkıya tutunan, yaşamı bir serüven olarak görüp bu serüvenin her dakikasından keyif alan, belki de geçmişte yaşadığı türlü acılardan sonra modern dünyanın çok önemsediği bazı kavramları deyim yerindeyse fırlatıp atmış, hakkını vererek yiyen, içen, çalışan, santur çalan, dans eden bir adam. Bu adam, eseri okurken beni o denli etkiledi ki, bugün bu yazıda romanın olay örgüsünden bahsetmeyi çok gereksiz buluyorum. Çünkü bana göre burada anlatılmayı hak eden şey, Zorba ve romanın bir diğer ana karakteri Basil’in belli ölçüde zıtlıklar üzerinden kurdukları dostluk ve bu sayede aralarında geçen konuşmaların niteliğidir. Romanın felsefi kısmını zaten tam da bu bölümler oluşturuyor.

Burada tüm bu felsefeyi aktarmanın imkânı yok. Ama şunu diyebilirim ki Zorba’nın gündelik hayat, milliyetçilik, ulus, din, tanrı, savaş gibi kavramlara bakış açısı yazıldığı döneme göre oldukça sıra dışı. Zorba vatandan, papazlardan, paradan kurtulduğunu ve kurtuldukça da insan olduğunu söylüyor, ancak bunu yaptığı süreç eserde de görülebileceği gibi teorik bir isyandan çok, deneyimler sonucunda yaşanan bir aydınlanma ve hümanizm çerçevesinde gerçekleşiyor. Eser de bu durumu diyaloglar yardımıyla ince ince işliyor. 

Aynı şekilde, Zorba’nın Basil ile özellikle okuma ve yazma isteği konusunda oluşturduğu zıtlık, bu eseri ya da en azından bu yazıyı okuyan herkesin kafasında soru işaretleri bırakacak cinstedir: Aynı şeyleri sürekli görmesine ve yaşamasına rağmen hemen her gün yeni bir şeymiş gibi karşılayan, cesaretini kaybetmemiş ve toprağa basan Zorba, Basil’i bu dünyada cehennemini yaşayan bir kâğıt faresi olarak adlandırmakta ve kâğıda kaleme bu denli bağlanmış, yaşamı arkasında bırakmış insanları da “havadaki sersem kuşlara” benzetmektedir.

Daha fazla yazmadan şu şekilde noktalamak istiyorum: Bugüne kadar okuduğum eserler arasında yapacağım bir sıralamada ilk beşe kesinlikle girecek olan Zorba, mutlaka okunmalı! Okuma eylemi Zorba’nın hiç sevmediği kâğıt faresi olma durumunu perçinlese bile…

0 yorum :

Yorum Gönder