27 Temmuz, 2014

Avrupa’da I. Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda genç bir lise öğrencisiydi Ernest Hemingway. Yazarlık deneyimine bu yıllarda bir okul dergisinde yazdığı ilk makaleleriyle adımını atmıştı. 1917 senesinde liseden mezun oldu. Mezuniyetinin ardından üniversiteye gitmeyi tercih etmeyip, Kansas City Star adlı bir gazetede muhabir olarak hayatını devam ettirmeye karar vermişti. Bu, onun uzun yıllar boyunca geçimini sağlamak için yaptığı gazetecilik deneyiminin de bir başlangıcı oluyordu.

            1917 onun için bir başka açıdan da önemli bir dönüm noktasıydı aslında. I. Dünya Savaşı’nın başlangıcından beri tarafsızlığını koruyan ABD bu sene savaşa katılıyordu. Bu kararın hemen ardından Hemingway de savaşın içinde yer almak istemişti. Orduya başvurdu. Fakat gözleri zayıf olduğu için kabul edilmedi. Bunun üzerine Hemingway Kızılhaç’a başvurup, gazeteciliği bırakarak Kızılhaç gönüllüsü olmuştur bu dönemden sonra.

            Hemingway savaş sırasında vurulur, yaralanır, en yakınında onunla beraber çalışan birçok insanın ölümüne tanıklık eder. Savaş yılları zordur fakat sonradan yazdığı birçok ölümsüz eserlerinde bu dönemde yaşadığı benzersiz deneyimleri konu alacaktır.

            1920 senesinde ABD’ye döner ve bu onun için yeni bir dönemin başlangıcı olur. Bir sene sonra ilk evliliğini yapar ve eşiyle birlikte Chicago’ya taşınır. Orada gazetecilik mesleğine, Daily Star gazetesinde savaş muhabirliği yaparak geri döner.  

Çok değil, en son 1924 senesine kadar bu gazetede yazacaktır Hemingway. Bu süre içerisinde 200’den fazla makalesi yayımlanır. Fakat gazeteciliği pek sevmediği söylenir. Zaten esas amacının yazarlık yaparak geçimini sağlamak olduğu da aşikardır. Gazeteden istifa ettikten sonra bu hayalini gerçekleştirmek için harekete geçer ve bunda da epey başarılı olur. Hemingway, özellikle 1920’lerin ikinci yarısından itibaren dünyanın en tanınan yazarları arasına girecektir.  

Türkiye’de ilk olarak 1970 senesinde yayımlanmış Daily Star gazetesinde bu dönemde yazdığı her biri kısa ve etkileyici hikâyelerinin/ makalelerinin tamamını içeren bir kitabı, İşgal İstanbulu ve İki Savaş Arasından Mektuplar. Bunların dışında ayrıca bu kitabında,  İspanya iç savaşı ve II. Dünya Savaşı’nda Hemingway’in savaş muhabirliğine ait izlenimleri de yer alıyor. Bahsedilen bu dönemler içerisinde Fransa’da, Almanya’da, İspanya’da, İtalya’da ve daha birçok yerde bulunuyor ve birçok tarihi ana da tanıklık ediyor Hemingway.

Hemingway'in savaş muhabiri olarak çalışırken ilk gittiği yerlerden biri 1922 senesinde işgal altındaki İstanbul’dur. Bu kitabında işgal İstanbul’unu bir makalesinde anlattığını görürüz. 30 Eylül 1922 tarihinde Beyoğlu’nda bir otel odasında bulunan Hemingway, o dönemin tahminlerine göre yaklaşık bir buçuk milyon insanın yaşadığı İstanbul’dan derinlemesine bahseder bu makalesinde.  

Bu kısacık yazıda bugüne göre çok ilginç gelecek olan bir Beyoğlu manzarasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Mesela Hemingway'in anlattıklarına göre çok tozlu, yağmur yağınca her yerin çamur olduğu dar kaldırımlı bir caddeymiş o zamanlar Beyoğlu. Fakat yine kalabalık. Cadde boyunca trafik ise çok yoğun.

Peki 1920’lerde Beyoğlu’ndaki insanlar ne yiyor, ne içiyor, nasıl yaşıyor ve eğleniyor? Hemingway hepsini en ince ayrıntısına kadar bizimle paylaşıyor bu kitabında.

Üstelik sadece Beyoğlu’nda da bulunmuyor Hemingway. İstanbul’un ardından Mudanya’ya geçiyor, bu şekilde İsmet Paşa ve işgal kuvvetleri arasında geçen ateşkes görüşmelerini aktarıyor. Bu yazıya ek olarak Mustafa Kemal’i konu aldığı kısa bir yazısının da bulunduğunu belirtmek gerekir. Sonra Edirne’ye gidiyor ve Doğu Trakya’dan giden göçten bahsediyor. 1922 senesinde İsviçre’nin Lozan kentine de Lozan Barış Konferansı’nı izlemek için gidiyor daha sonra. Burada İsmet Paşa ile görüşüyor ve hem konferansla hem de kendisiyle ilgili çarpıcı yorumlarda bulunuyor.

            Hemingway’in hem I. ve II. Dünya Savaşları’nı hem de iki savaş arası dönemi çok iyi bildiğine şüphe yok. Gazete için yazdığı metinlerden anlıyoruz ki toplumsal hayata ve o dönemin siyasetine çok vakıf. Sanki birçok konuda döneme ve bulunduğu şehre dair merak edilebilecek bütün soruların cevabını veriyor gibi yazıyor Hemingway. Üstelik anlatım dili de çok yalın ve etkileyici. İşgal İstanbulu ve İki Savaş Arasından Mektuplar, tarihin bu dönemine Hemingway’le beraber tanıklık etmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir kitap.

Son olarak, kitap hakkında yazılmış bir başka yazının linkini aşağıda paylaşıyorum ilgilenenler için.      



http://voices.yahoo.com/on-quai-smyrna-hemingway-istanbul-690154.html



0 yorum :

Yorum Gönder