15 Kasım, 2013


Sıradan Bir İnsanın Hazin Öyküsü: Palto

      "Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık" Dostoyevski

Gogol, Rus Edebiyatı'nın akla ilk gelen isimlerinden biri. 1809 doğumlu yazar, 1852'de -Ölü Canlar'ın ikinci cildini yaktıktan sonra- kendini odasına kapatıp, yemek yemeği redderek 4 Mart'ta hayata gözlerini yumdu.

Benim bu yazıda üstüne konuşmak istediğim öykü Palto, daha doğrusu üstüne konuşmak istediğim için bu yazıyı yazıyorum. Palto 1842 yılında yayımlanıyor ve yayımlandığı dönemde çok fazla eleştiri alıyor. Aldığı bu eleştirilerin çoğu dönemin Rusya'sının (Çar I. Nikola dönemidir, sansür ve baskının en yoğun hissedildiği dönemlerden biri denebilir) bir sonucudur. Çünkü bu uzun öyküde Gogol; sıradan insanı, sıradan insanın geçim sıkıntısını, bürokrasi ile olan ilişkisini ve yalnızlığını anlatır. Dili iğneleyici, yalın  ve sarsıcıdır.

Palto'yu okurken daha önce okuduğum pek çok kahraman -alakalı alakasız- geçti aklımdan. Sanki Akayiy Akakiyeviç'te hepsinden bir parça vardı (ya da hepsi Akayiy Akakiyeviç'ten bir parça almışlardı) Her günü aynı bir adam, fotokopi günler yaşıyor. Tüm günlerini alıp toplasanız sadece tek bir gün edebilecek kadar aynı. Ve bu adam yaşamaya devam ediyor. Sisifos'un hikayesi geldi aklıma. Sisifos tanrılar tarafından büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm edilmiştir. Sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya zirveden aşağı yuvarlanmakta ve Sisifos aynı süreci tekrar yaşamak zorunda kalmaktadır. Bu öyküyü ilk dinledimde "neden kendini öldürmüyor?" diye düşünmüştüm. Çünkü yaşamı bir kayayı zirveye çıkarmak, yuvarlanmasını izlemek ve aynı şeyi tekrarlamak olan bir insan nasıl intihar etmez ki? Aynılığın içinde, sıradanlıktan ve anlamsızlıktan boğulurken neden kendini bu döngüden azat etmek istemez. Sonra kendime baktım. Ne farkım vardı Sisifos'tan ya da Kafka'nın ölümsüz eseri Dönüşüm'deki Gregor Samsa'dan, Akayiy Akakiyeviç'ten ya da Patrick Süskind'in Güvercin adlı kitabındaki Jonathan Noel'den ne farkım vardı? Aynı 'saçma' içinde yaşıyordum. Gregor, Akayiy ve Jonathan'dan tek farkım henüz benim hayatımı allak bullak edecek o rutinden kopuşu yaşamamış olmam. rutinden kopuşla gelen denge kaybı, tekinsizlik, güvensizlik... Akayiy o kopuşu yeni paltosu ile yaşadı. Günlük rutini değişti, başına tahmin edemeyeceği şeyler geldi. Gogol 1800'lerin ortalarında -bizim şu an muzdarip olduğumuz- rutini (saçmalığı) fark etmiş ve bize Palto'yu bırakmış.

Kısaca öküyü özetlemek gerekirse; kahramanımız 9. dereceden memur Akayiy Akakiyeviç -gerçi kahraman demek ne kadar doğru bilemiyorum- çok eskiyen ve artık kendisini soğuktan korumayan paltosunu elden geçirmesi ve yama yapması için terziye götürür. Terzi paltonun artık dikiş tutmaz bir halde olduğunu ve elden geçirilemeyeceğini, yenisini diktirmesi gerektiğini söyler. Yeni bir palto diktirmek için yeterli parası olmayan Akayiy Akakiyeviç dişinden tırnağından arttırıp para biriktirmeye başlar. Bir süre sonrasında paltoya yetecek parayı biriktirip, diktirebilmiştir. Çalıştığı kurumda normalde pek sevilmeyen, devamlı dalga unsuru olan Akayiy Akakiyeviç paltosunu yeniledikten sonra daha fark edilir ve saygı duyulur biri hale gelir. Hatta öyle ki, paltosu için bir gece bile düzenlenir. Ancak gecelerini evde yazı temize geçmekle geçiren Akayiy için bu davet çok da iç açıcı değildir, bir süre orada bulunduktan sonra kendisine göre geç sayılan bir saatte evine dönmek için davetten ayrılır. Eve giderken çok sevdiği paltosu hırsızlar tarafından çalınır. Sonrasında paltosunu bulması için önce polise sonra da 'mühim adam'a başvurur. Ancak 'mühim adam' onu karşısından kovar ve fena şekilde azarlar. Bu olaydan bir kaç gün sonra da Akayiy Akakiyeviç hayata gözlerini kapar. Ama öykü burada bitmez, Akayiy Akakiyeviç bir hayalet olarak ve insanların sırtlarından paltolarını almaya başlar  'mühim adam'ın paltosunu alınca huzura kavuşur ve bir daha görünmez.


Yaptığım minik bir araştırma doğrultusunda Gogol'un,  Palto'yu yazarken gerçek bir öyküden yola çıktığı yönünde bazı rivayetlere rastladım. Şöyle ki, Gogol arkadaşlarıyla katıldığı bir sohbet sırasında ava meraklı bir adamın hikayesini öğrenir. Adam küçük bir memurdur ve ava çıkmaya çok meraklıdır, yıllar içinde para biriktirerek bir tüfek alır. Yeni tüfeği ile ilk çıktığı avda sandala biner ve bir şekilde tüfek suya düşüp kaybolur. Bu olayın ardından memur yataklara düşüp hasta olur. Arkadaşlarının kendi aralarında para toplayıp ona tekrar bir tüfek almalarıyla adam iyileşir.
Bu hikaye Gogol'u çok etkiler ve 1842 yılında - yani hikayeyi duyduktan sekiz sene sonra- Palto'yu yayımlar. Palto'nun yayınlanmasının ardından -yukarıda da değindiğim gibi- pek çok tepkiyle karşılaşır. Dönemin Rusya'sının soylu kesimi için bu öykü kabul edilemezdir çünkü Rus insanını çok kötü göstermektedir. Oysa ki, Gogol'un amacı 'sıradan insan'ın hayatına bir pencere açmak ve onun yaşadığı zorlukları gözler önüne sermektir. Akayiy Akakiyeviç sıradan bir memurdur, hayatı çok zordur, kazandığı para sadece hayatta kalmasına yaramaktadır, arkadaşı, sevgilisi ya da eşi yoktur, yalnızdır. Akayiy Akakiyeviç ile edebiyata sıradan insan girmiş bulunmaktadır. Bu sadece Rus edebiyatı için değil tüm dünya edebiyatı için yeni bir kapı ve yeni bir boyuttur. Dostoyevski "Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık" derken işte bu öncülüğe dikkat çekmektedir.

Biraz serzeniş, bir miktar yazı terapisi, bir parça edebiyat derken yine uzun bir yazı yazdım. Umarım sıkmamışımdır. Ezcümle okuyunuz efendim, sevecek ya da nefret edeceksiniz. Bence ortası yok çünkü bu eser için. Esen kalın.
Not: Benim okuduğum Kolektif Kitap'tan çıkan bir baskısıydı. Dil ve anlatım olarak çeviri de gayet başarılıydı bence (çev: Elif Ersavcı). Yalnız en güzel tarafı Noemi Villamuza'nın kaleminden çıkan resimleriydi. Normalde resimli kitapları çok tercih etmem (Küçük Prens hariç) ama bu resimleme güzel ve çok içindeydi eserin. Eklemeden geçmek istemedim.









0 yorum :

Yorum Gönder