30 Kasım, 2013


Latife Tekin’le ilk “karşılaşmam” Boğaziçi Üniversitesi’nin Türk Dili dersinde olmuştu. Dönem boyunca okumamız gereken- sınavda hakkında soru sorulacak-dört kitaptan biri de yazarın kült yapıtı olan Sevgili Arsız Ölüm’dü. Masalımsı, şiirimsi bir göç ve yoksulluk hikâyesi olan bu kitaba o yıllarda sınıfça haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Malum, hiçbir okuma ve yazma deneyimi, mecburiyetle, son teslim ya da sınav tarihleriyle el ele yürüyemiyor. O yüzden, bugün aklımda Sevgili Arsız Ölüm’den geriye kalan 3 “şey” var. Dirmit, Atiye ve “genç kızlara iyi gelmezmiş.” Şu an sadece bu kitabı okumuş kişilere hitap edebilecek sonuncu deyiş, o dönem ağzımıza o kadar yapışmıştı ki, Beğenmeyen Okumasın’ın bir diğer yazarı Burcu A. ile aradan geçen 8-9 seneye rağmen birbirimize hala “gece geç saatlerde dışarda dolaşmak genç kızlara iyi gelmezmiş,” “fazla gülmek genç kızlara iyi gelmezmiş” diye mesajlar atıp güler, kitabı da anarız. Lafı fazla uzatmadan, Sevgili Arsız Ölüm’ü daha rahat bir zaman diliminde okuyup, hak ettiği değeri vermek istediğimi belirtmek istiyorum.  

Berci Kristin Çöp Masalları, İletişim Yayınları

Berci Kristin Çöp Masalları (1984), Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’den sonra yayınlanan ikinci eseri. Anlatım tarzı olarak ilk kitabın peşinden koşan, şiirsel bir dille yazılmış bu kitap, isminin hakkını veren bir yoksulluk masalı. Sosyal bilimci gözüyle baktığınızda ise genel olarak bir sosyoloji masalı. 1950’lerden sonra artan göçle Türkiye’nin önemli bir gerçeği haline gelen gecekondulaşma ve gecekondu olgusu bu kitabın ana eksenini oluşturuyor. Eser, adı sonradan Çiçektepe olacak bir mahalleye kurulan ilk gecekonduların hikâyesi ile başlıyor. Tenekeden, çöpten, kartondan kurulan bu gecekonduların, yıkım ekipleri tarafından defalarca yerle bir edilmesi, halkın yılmadan yorulmadan yenilerini dikmesi, yıkım ekiplerinin sonunda gitmesi ve bölgenin bir gecekondu mahallesine dönüşmesi Tekin’in masalsı diliyle anlatılıyor. Kitabın üzerinde özellikle durduğu tek bir kahraman, ya da aile yok, yazar birçok gecekondu hikâyesini, mahallenin farklı karakterleri üzerinden anlatmayı yeğliyor.

Olay örgüsünün tamamı burada anlatılamayacağına göre, kitaptan bana geriye ne kaldığını yazmak daha doğru olacak. İlk olarak ve tabii ki yoksulluk… Çocukların çöp toplaması, çöpten çıkan kolu bacağı kopmuş bebeklerle oynamaları, damı rüzgârdan uçan evlerin içine kar yağması, konduları su basması… Türkiye’den ve büyük şehirlerden bilindik manzaralar belki ama okudukça insanın içine daha bir başka işliyor. Bu noktada, Tekin’in bu yoksulluğu resmetme biçimini, oldukça başarılı bulduğumun altını çizmek istiyorum. Ek olarak, yoksulluğun kaderi olmuş cehalet, hastalık, batıl inanç da kitabın içinde bolca mevcut. Fabrikalardan akan suyun halkı hasta etmesi, hastalanan insanların, yakınlarda zaten olmayan doktor yerine, kendisini okuyup üfleyen, “kocakarı” reçeteleri sunan insanlara başvurması, suyun, elektriğin, okulun çok sonradan mahalleye gelmesi bir taraftan çok masalsı diğer taraftan çok gerçekçi resmedilmiş. Fabrika yaşantısı, grev, direniş, halkın kafasındaki Çingene ve Alevi imgeleri, ayrımcılık, kadın-erkek ilişkileri de yine aynı eksenin farklı konularını oluşturuyor Berci Kristin Çöp Masalları’nda.

Sonuç olarak, bir sosyoloji masalı olarak nitelediğim bu kitabı tavsiye ediyorum. Kitap sadece edebi bir eser olarak okunabileceği gibi; göç, yoksulluk, gecekondulaşma çalışan arkadaşlarımın ve akademisyenlerin de mesela Tansı Şenyapılı’yı, mesela Meral Özbek’i okurken, onları özümsemek için bakacağı yardımcı bir eser olarak da görülebilir aynı zamanda. O denli güçlü gözlem gücüne sahip diye düşünüyorum. 

Bir gün Sevgili Arsız Ölüm eleştirisi ile de karşınıza çıkmak ümidiyle…



0 yorum :

Yorum Gönder