01 Aralık, 2013

 Hayata Karşı İşlenen Suçlar Uzmanı

Bloga yazı yazarken ya da herhangi bir şey yazmaya başlayacağım zaman tek yapmam gereken ilk cümleyi bulmaktır. İlk cümleyi bulduğumda gerisi bir şekilde gelir. Çünkü "ilk" cümleye ulaşana kadar o kadar çok cümle kurmuşumdur ki gerisini getirmekte zorlanmam. Ama bu kez nereden başlayacağımı, ilk cümlenin ne olmasını gerektiğini, o kadar düşünmeme rağmen bilemiyorum. "Her Temas İz Bırakır"dan mı başlamalı, Behzat'ı mı anlatmalı yoksa önce "kim bu Emrah Serbes?" sorusuna mı cevap aramalı, karar veremiyorum. Ama sanırım Behzat Ç. ile bizi tanıştırması hatırına Emrah Serbes ile başlamak en doğrusu.

Emrah Serbes ile ilgili mini bir araştırma yaparken Ekşi Sözlüğe uğramamak olmaz diye önce oradan baktım. Kendisi ile ilgili ilk yazılar 2006 yılında girilmiş ancak çok sayıda değil. Sonraki entryler ise "Behzat Ç." başlamasından sonra ciddi bir artış göstermiş. (Yazımın yayına hazırlandığı şu saatlerde 16 sayfa, 1508 entry var)  Serbes 1981 doğumlu, yazarların doğduğu zamanla çok ilgilenmem, yazdıkları dönem daha mühimdir benim için normalde ama yaş itibariyle kurduğum bir yakınlık var kendisi ile. Aynı dönemlerde çocuk ve genç olmanın verdiği ortaklık duygusu ile okudum kitaplarını. Ortak paydalar bulmak ve anlamak o bakımdan daha kolay oldu. İlk romanı "Her Temas İz Bırakır" 2006, ikinci romanı olan ve bir devam kitabı niteliği taşıyan "Son Hafriyat" 2009 yılında İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. "Erken Kaybedenler" ise 1980'lerde çocukluk ve ergenlik dönemlerini yaşayan erkekleri anlattığı öykü kitabı olarak İletişim tarafından 2009 yılında okuyucu ile buluştu. Son kitabı olan ve benim blogumuzda daha önce yazdığım "Hikayem Paramparça" ise  2012'de çıktı. 

Şimdi gelelim bu yazının konusu olan kitaplara; "Her Temas İz Bırakır" ve "Son Hafriyat". Her ne kadar Emrah Serbes ve Behzat Ç.'nin bilinirliği dizi ile çok daha fazla olmuşsa da dizi eleştirisi yapmak şimdilik beni aşar bu nedenle sadece romanlar hakkında yazmaya çalışacağım. "Behzat Ç. Bir AnKara Polisiyesi: Her Temas İz Bırakır" Locard'ın "Değişim Prensibi" ile bizlere sunulmuştur. Prof. Locard'ın "Değişim Prensibi"; 'her kişinin bulunduğu yerden ayrılırken orada bir iz bırakmamasının ve oradan bir iz taşımamasının imkansızlığı'dır. Bu doğrultuda baktığımızda kriminalistiğin bu değişmez prensibi Behzat Ç.'nin hayatında 'kişiler' bazında gerçekleşir. Behzat'ın hayatına giren her insan - ölü ya da diri- onda bir iz bırakmış ve bu izler onun da başkalarının hayatına bıraktığı izleri etkilemiştir. 

Behzat Ç. agresif, başına buyruk, kendi içinde bir "adalet" anlayışına sahip, yalnız, kaba bir adamdır. Polis akademisine girmeden önce Harp Akademisinde bulunmuştur ancak komutanı ile yaşadıkları sorun nedeniyle okuldan atılmıştır. Kendisi albay olan babasının gizli yardımlarıyla polis akademisine girmiştir. Otorite ile hep sorun yaşamış, polis olduktan sonra da pek çok sorun yaşamaya devam etmiştir. "Son Hafriyat" kitabının 254. sayfasına baktığınızda Behzat'ın polis olduktan sonra kaç kez kıdem tenzili, kaç kez maaş kesintisi aldığını görebilirsiniz. Bunların sebepleri öyle "büyük" olaylar da değildir aslında, mesela birinde; zamanın Ankara Emniyet Müdürü gelip Behzat'a 'iyi misin?' diye sorar ve aldığı cevap 'saçma sapan konuşma' olur ve bu nedenle iki yıl kıdem tenzili, iki maaş kesinti alır. Anlaşılacağı gibi "ilginç" bir karakterdir.

" Behzat Ç. Cinayet Büro Amirliği'nde başkomiserdi, hayata karşı işlenen suçlar uzmanı. İdman Ocağı'nda stoperken duran toplara ondan iyi vuran yoktu, sonradan topçuluğu bırakıp vatandaşı tekmelemeye başladı; bu arada evlendi, boşandı, bir kız babası oldu." ( Her Temas İz Bırakır, sf. 197)

 Normal şartlar altında (NŞA) öyle kolay sevilebilecek bir adam da değil. Onunla en yakın ve samimi bağı kızıyla ilgili noktalarda kuruyorsunuz. Her ne kadar geleneksel bir adam olmasa da geleneksel bir "baba" portresi çiziyor. Ona hak vermeseniz de anlamaya çalışıyorsunuz. Babasıyla olan sorunlarını bu kez o kızıyla yaşıyor. Romanları okurken, ona bir yandan acıyor bir yandan da onunla birlikte üzülüyorsunuz. 

Romanlarda sadece Behzat yok tabii, cinayet büro amirliğinde görevli Harun, Akbaba, Hayalet, Eda, Cevdet, Selim de var. Hepsi nev-i şahsına münhasır karakterler. Benim favorim Hayalet, sessiz sakin kendi halinde. Harun çok dangıl dungul bir karakter ve Eda'ya aşık. Eda ise cinayetin tek kadın çalışanı ve Selim ile aralarında bir yakınlaşma var. Akbaba, alaylı bir polis diğerlerinden farklı olarak. Ona Akbaba denmesinin sebebi ise tüm cinayet mahallerine diğerlerinden önce varması ve yaralama olaylarında bile mağdurun ölüp ölmeyeceğini diğer herkesten önce bilmesi. Bir de kesinlikle atlanmaması gereken "Şule, Jale, Berna, Selma... Hangisini tercih edersin?" şeklinde kendini tanıtan Şule var. Şule romandaki "dişi" formda olan ama asla kadın denemeyecek -kendisi de kendini kadın olarak tanımlamaz zaten- cinsiyetsiz ama derin bir karakterdir. Behzat ile 'tesadüf' eseri karşılaşırlar ve Şule bu şekilde onun hayatına 'dahil'olur. Zaman içinde Behzat Şule'yi o kadar benimser ki Şule onun için "muadili olmayan insan" haline gelir. Şule romanlar açısından bakıldığında yazara her şeyi rahatça söyleme alanı yaratan bir "akılı -deli"dir. Özellikle "Son Hafriyat"ta Şule'nin Ankara'nın semtleri üzerine yaptığı tespitler çok eğlenceli ve düşündürücüdür. Ankara demişken, romanlardaki en büyük farklılık bir İstanbul romanı olmayışı noktasındadır: bir 'Ankara Polisiyesi'dir. Ankara tüm soğuğu, karanlık ve kasvetli havası ile bizi içine çeker (benim gibi soğuktan korkan ve nefret eden birini bile). Ayrıca yine "Son Hafriyat"ta Ankara'daki kentsel dönüşüm romana çok güzel yedirilmiştir.

Polisiye öyküler olduğu için konusuna çok fazla girmeyi doğru bulmuyorum kitapların. Zaten bence cinai olaylardan ziyade o olayların ele alınış şekli ve karakterler çok daha önemli. Bu noktada da Emrah Serbes çok zor bir işi başarıyor ve inandırıcılık oranı yüksek karakterler yaratıyor. Gerek "Her Temas İz Bırakır" gerekse de "Son Hafriyat"da karakterlerle bağ kurmak açısından hiç bir sıkıntı yaşamıyoruz. Kullanılan dil de hikayeyi gerçekçi kılıyor bence. Çok küfür olduğuna yönelik eleştirilere bu nedenle katılmıyorum. Olan neyse romanlarda da onu görüyoruz. İşin benim için ilginç bir tarafı da Behzat Ç. nin polis olması. Yani normal hayatta sevdiğim meslek grupları listesine giremeyecek bir iş yapan Behzat'ı seviyor olmam. Bunun nedenlerini düşündüğümde bir kaç çıkarım yaptım kendi adıma, ilki ve en önemlisi Emrah Serbes'in Behzat'ı ve diğer karakterleri polisliklerinden önce sevinçleri, korkuları, acıları, zaafları olan insanlar olarak göstermesi ve ikinci olarak da polis güzellemesi yapmaması. Eserlerde eleştireceğim tek nokta 'erkek' kitaplar olması. Kadın karakterlere ve kadın karakterlerin bakış açısına yeterince yer verilmemesi. Ancak bu konuda yapacağım eleştiri belki de 'anlatılan karakter ve konu itibariyle de olması gerekeni' eleştirmekten öte bir anlam ifade etmeyecektir.

Son söz olarak, keyifle okuyacağınız, merak ve heyecan düzeyinin devamlı sizi esere bağladığı, karakterler anlamında doyurucu romanlar. Okumanızı tavsiye ederim efendim.

(unutmadan: amacım "Her Temas İz Bırakır", "Son Hafriyat" ve "Erken Kaybedenler"i yazmaktı ancak "Erken Kaybedenler" diğer iki kitabın 'karizması' nedeniyle hakkını alamayabileceği için onu sonraki bir yazının baş kahramanı yapacağım.) 


0 yorum :

Yorum Gönder