Hiç okumadıysanız bile bazı kitaplar ile hep bir yerlerde bir şekilde karşılaşırsınız ama hiç tanışma fırsatı bulamazsınız. Çavdar Tarlasında Çocuklar da benim için öyle. Sonunda okuma fırsatı buldum. Biraz geç kalmış gibi hissettim ama bu Cumartesi yazımız benim gibi geç tanışanlar için olsun!
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Çoşkun Yerli’nin çevirisini yaptığı Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan J.D.
Salinger’ın ilk ve tek romanı. Belki bir kısmınız yazar ile kitabın ilk çevirisi
olan Gönülçelen’de tanışmışsınızdır. İnternette hangi çevirisi daha iyi tadında
karşılaştırmaları çokça mevcut ve Gönülçelen’i okumadığım için buna çok
değinemeyeceğim. Ama bence hali hazırda çevirisi pek de kolay olmayan bir kitap. Bir şekilde çeviri olduğu gerçeği kitaptaki
Amerikan kültürüne has tabirler ve argo kelimeler nedeniyle kendini belli
ediyor. Ancak bu rahatsız edecek boyutta değil. Zaten kitabın kendine has dili
ve anlatımı gözü kapalı ayırt edebileceğiniz bir imzaya dönüşmüş.
"Anlatacaklarımı
gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun
nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o
David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak
istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla
ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner."
Daha ilk cümlesinde ben senin ne istediğini tahmin ediyorum ‘bilmişliği’ ile okuyucuyla arasında
bir mesafe koyan ve sonrasında ise tüm samimiyetiyle sizi kendi dünyasına alarak
bunu kıran bir karakter Holden Caulfield. Farkındalığı yüksek, çevresinin ve insanların
davranışlarını sürekli sorgulayan, anlamlar yükleyen ve sonra o anlamları
eleştiren, büyüme sancıları içinde bir çocuk.
Kitap, kaldığı yatılı okuldan kovulan Holden Caulfield’ın 1949 yılının
tam bu zamanlarında yani Noel’e üç gün kala yaşadıklarını anlatır. Öncesinde de
başka yatılı okullardan atıldığı için bu sefer ailesinin yanına dönmek ve
onlarla yüzleşmek konusunda sıkıntı çeker. Bu süreç içinde büyüdüğü şehir olan
New York’ ta kendi başına bir otelde kalır. Eski arkadaşlarıyla buluşur, zaman
öldürür ve yeni insanlar ile tanışır.
Bütün bunlar olurken yazar bizi Holden
ile bir odada baş başa bırakır ve bir de bakmışsınız kapıyı üzerinize kilitlemiş.
Ve Holden size anlatmaya başlar… Yaşıtlarının önemli bulduğu ve olmaya
çalıştığı her şeyi içine sindiremez. Samimi bulmaz, birçoğu 'poz kesiyor'dur. Onlardan
farklı olduğunun ve düşündüğünün farkındadır. Bir yandan kendini bu açıdan özel
hisseder ama bir yandan da bundan dolayı yalnızdır ve içten içe huzursuzluk
hisseder. En samimi halini küçüklüğüne dair anlattığı anılarda buluruz. Kardeşlerinden
bahsedişini ve küçükken gittiği yerler ile ilgili tasvirlerini okurken Holden’ın
bir tür yetkişkin Araf’ında kaldığını anlarsınız. Aslında kitap size Holden
üzerinden toplumda insanlara gösterdiğimiz yüzümüz ile aslında olduğumuz
arasındaki çekişmeyi hissettirir. Yazar bunu yaparken ise toplumdaki yüzümüzü şekillendiren
ailevi, ahlaki ve toplumsal değerler gibi noktalara dokundurur. Ama bunu sadece
Holden’ın ağzından yaptığı tespitler ile sınırlı tutar. O yüzden belki sadece
bir nevi aforizma boyutunda kalır. Bilirsiniz ki Holden bu Araf’tan çıkacaktır
ve içindeki -gerçek ben- i kuytu bir köşeye bırakacak ve kalabalığa
karışacaktır. Arada huzursuz hissedecektir ama asla New York’ta kendi başına geçirdiği
günlerde olduğu gibi kendine karşı dürüst olamayacaktır.
Yazardan biraz daha bahsetmek gerekirse Salinger kendisinden
çok kitabının öne çıkmasına çalışmış ve kendisini de bir o kadar gizemli tutmaya özen
göstermiş. Umut Sarıkaya’nın da bununla ilgili nokta atışı bir mizahi eleştirisi
olmuş:
Geçen haftalarda yazarın basılmamış 3 öyküsü internete
sızmıştı. Yazarın vasiyetine göre ölümünden 50 yıl sonra bu öykülerin basımına
izin verilmiş ki bu 2060 yılını buluyor. O zamana medeniyet adına dünyada ne
kalır bilinmez ama galiba bir okuyucusu daha fazla beklemeye dayanamayıp internete sızdırmış.Öykülerin bazılarının Çavdar Tarlasında Çocuklar’a hazırlık olarak yazıldığı düşünülüyor. Salinger'ın yıllardır özen gösterdiği mahremiyetinin böylece yerle bir olması çağımızın acımasızlığı olsa gerek.
0 yorum :
Yorum Gönder