Bir Peri Masalı?
George Orwell dendiğinde akıllara gelen ilk kitabın 1984 olduğuna eminim. Ama bu hafta ne yazmalıyım diye düşündüğümde
ve aklıma George Orwell geldiğinde, Hayvan Çiftliği’nin içinde bulunduğumuz
süreçte bize daha fazla şey söyleyebileceğine kanaat getirdim.
![]() |
| Hayvan Çiftliği, Can Yayınları |
Hayvan Çiftliği’ni ilk kez Rus Tarihi ve Siyaseti dersi için okumuştum.
Romandaki hayvan karakterleri Rus/Sovyet tarihine göre tahlil etmiş, domuz Napoleon
(Stalin) ve Snowball (Trotsky) arasındaki farklara bakmış, at Boxer’ın (işçi
sınıfı) koşullarının devrimden sonra da ne kadar az değiştiğine hayret
etmiştim. (Bu kısım tarihçiler tarafından tartışılabilir, kesin bir yargıdan kaçınıyorum).
Bu hafta kitaba yeniden bakarken ise, meseleyi Sovyetler Birliği’nden çıkarıp,
içinde yaşadığım topluma uyarladım. Karakterler birebir oturmadı belki ama
düşüncelerim daha çok “güç” denen şeyin ne kadar kötüye kullanılabileceğine
odaklandı. Peri masalındaki soru işaretim de işte bunadır…
Evet, bu uzunca girizgâhtan sonra adet olduğu üzere kitaptan bahsedeyim. Hayvan
Çiftliği, Orwell’in fabl türünde yazdığı kısa bir roman. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, çiftliğin sahibi
Mr. Jones’a karşı ayaklanıp- ki Mr. Jones hikâyede Rus Çarı’nı temsil eder-bir
devrim gerçekleştirirler. Bundan sonra çiftliği hayvanlar kendileri
yönetecektir. Sonraki düzen için 7 maddelik bir “anayasa” hazırlanır ve o güne
kadar ezilen hayvanlar bundan sonra bu 7 maddenin ışığında kardeşçe ve
sömürülmeden yaşayacaklarına inanırlar. 7 Emir şöyledir: İki ayak üstünde
yürüyen herkesi düşman bileceksin, dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları
olan herkesi dost bileceksin, hiçbir hayvan giysi giymeyecek, yatakta
yatmayacak, içki içmeyecek, başka bir hayvanı öldürmeyecektir. Ve son olarak, bütün
hayvanlar eşittir.
Her şey ilk başlarda güzelce ilerlerken, zekaları ile çiftliğin beyin
takımını oluşturan domuzlardan Napoleon rakibi olarak gördüğü Snowball’u
ortadan kaldırır. Hikâyenin bundan sonraki kısmında şahit olduğumuz şey,
yukarıda bahsettiğimiz 7 emirin Napoleon tarafından tek tek çiğnenmesidir. Yarattığı
saldırgan köpeklerle (polisi temsil eder) çiftliğin diğer hayvanlarını
korkutarak onların kendisine karşı çıkmasını önlerken, hikâyede sansürcü ve propagandacı
medyayı temsil eden Squealer isimli domuz ile de çiğnediği her maddeyi kılıfına
uydurur. Hikâyenin sonunda Napoleon giysi giyen, yatakta uyuyan, başka
hayvanları öldüren, insanlarla ticaret ilişkisi kuran, işçi sınıfı çalışırken kendisi
çiftlikten çıkmayan, diğer hayvanlar açken, kendisi 150 kilo olmuş semirmiş bir
domuz olmuştur. Sistem o kadar kötüye kullanılmıştır ki, “bütün hayvanlar
eşittir” maddesi, “bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha
eşittir”e dönüşmüştür. İşin en acıklı kısmı da, hikâyenin sonuna kadar yılmadan
çalışan ve “Napoleon ne derse haklıdır”ı bir yaşam şiarı haline getiren at
Boxer’in, hastalanınca emekli edilmek yerine, bir at kasabına gönderilmesidir!
Aslında okurken ne düşündüğümü belirttiğime göre çok fazla yorum yapmama da
gerek kalmadı sanırım ama yine de diyeceğim. Ezilenin sesi olmaya çalıştığını
iddia ederken semirmek, o ezilenle artık hiçbir bağının kalmaması ve gücü
tamamen kötüye kullanmak Orwell’in Hayvan Çiftliği’ne ait bir şey değil.
Nitekim, hepimiz birer Hayvan Çiftliği mensubuyuz. Asıl mesele, sonunda at
kasabına gidecek Boxer olmayı mı tercih ettiğimiz yoksa leş kokan düzene hayır
demeyi yeğleyecek başka bir karakter mi olacağımızdır…
Aşağıda 1954 yapımı bir Hayvan Çiftliği çizgi filmini de bulabilirsiniz.
Kendim seyretmediğim için hakkında yorum yapmam doğru olmaz… Ama ille de okumam
seyrederim diyenlerdenseniz, belki bunu deneyebilirsiniz…
Düşünmeniz bol olsun.
12/28/2013 03:41:00 ÖS
Hazal P.

Posted in
0 yorum :
Yorum Gönder