16 Mart, 2014

Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir.


Sinemayı severim ama sinefil bir insan olduğum söylenemez. "Şu filmleri izlemem lazım" "bu yönetmen şöyledir" gibi genel yorumlar yapacak bir dağarcığım yoktur itiraf etmek gerekirse. Benim için önemli olan, gerçek hayatta yeterince kasvet ve sıkıntı olduğundan diğer sanat dallarının olduğu gibi sinemanın da keyif beklentimi karşılıyor olmasıdır. Bu durumu bozan nadir insanlardan biri Ferzan Özpetek'tir. Bütün filmlerini seyrederim, filmlerinin soundtrackini dinlerim ve yaptığı işleri takip ederim.
Kayıplarla ve üzüntülerle dolu bu haftada bir nebze olsun keyfimizin düzelmesi için yönetmenin gündemle de bağlantılı olan ilk kitabı hakkında yazmak istedim. Yönetmenin ilk kitabını alırken en büyük beklentim, filmlerinden aldığım keyfi kitabında da yakalamaktı. Daha detaylı yoruma geçmeden söyleyebilirim ki; filmlerin yazıya dökülmüş versiyonuydu bence ve evet çok keyif aldım.
Bilenler bilir; Ferzan Özpetek aşkı, sevgiyi ve insani duyguları anlatır, konulara güzel müzikler ve İtalya'nın ya da bazı filmlerinde olduğu gibi İstanbul'un güzel mekanları eşlik eder. Bu kitapta da İstanbul fonunda tesadüflerle kesişmiş iki hikaye söz konusu. İki akış da Ferzan Özpetek'in hayatından izler taşıyor.


Hikayelere konu olan ilk karakter erkek ve Ferzan Özpetek'in otobiyografisi aslında. Türkiye'de burjuva bir ailede doğup büyümüş ve İtalya'da sinema eğitimi almış. Aşkın yönetmeni kitapta da aşktan bahsediyor: "Aşk. Ne öğrendim aşk hakkında? Aşk hakkında öğrendiğim, aşkın var olduğudur. Ya da belki, daha yalın anlatımla aşk hakkında öğrendiğim ve öğrenmeyi sürdürdüğüm, filmlerimde, bütün filmlerimde anlattığımdır. Yani, sevdiğimiz insanları asla unutmadığımız, onların daima bizimle kaldıklarıdır; bizi onlara artık var olmasalar bile çözülmez biçimde bağlayan bir şeyler olduğudur." Kitapta annesine yaptığı ziyaret Gezi olaylarının etkisi ile de uzamış ve biraz da geçmişiyle iç hesaplaşmasına dönüşmüş. Gezi'nin konusu geçmişken kitapta bu konuyla yapılmış güzel bir ifadeyi de paylaşmak isterim: "Bize ne ad veriyorlar biliyor musun? Çapulcu. Oysa yıkmak, yok etmek isteyen biz değiliz ki; biz korumaktan yanayız."
Diğer kadın karakter ise İtalyan. Eşi ve bir diğer çift ile hem turizm hem de ticaret için Türkiye'ye yaptıkları ziyaret, trajik bir kazayla boyut değiştiriyor. Bu kaza sonrasında eşinin kendisini aldattığını öğrenen ve kalıpların arasına sıkışmış olan kadın, bütün fazlalıklarından kurtulup gene Gezi olaylarının fonunda kendi iç yolculuğuna başlıyor.
Kitap genel olarak çok akıcı olsa da edebi olarak daha tatmin edici olabilirdi, eser biraz senaryonun taslak versiyonu gibi kalmış. Karakterler daha iyi kurgulanabilir ve aralarındaki ilişkiler daha detaylı anlatılabilirdi ancak kitabın çıkışının yönetmenin son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın"ın vizyona gireceği tarihe denk getirilmesi için biraz aceleye getirilmiş gibi gözüküyor. Böyle düşünmemde en önemli etken, kitapta işlenen bir konunun İtalya versiyonunun sadece kişiler ve isimler değişmiş olarak filmde de kullanılması oldu. Ergenlik çağında eşcinselliğini keşfeden iki çocuğun, birisinin babası tarafından basılmaları ve evdeki diğer insanlara aşağılayıcı bir üslupla teşhir edilmeleri. Burada da yönetmen sonradan babasının kendisi hakkında topladıklarını -hakkında çıkan haberler vs-görüyor ve babasıyla olan hesaplaşmasına gönderme yapıyor: "Duygulandım. Olabilecekken olamayan için. Sahip olamadığım kahraman için." Belki biraz daha üzerine çalışılsaydı bu zamana kadar Kapalıçarşı için duyduğum en güzel benzetmelerden biri olan "çiçek dürbünü" gibi örneklere daha fazla rastlayabilirdik. Kitaptan bahsederken Ferzan Özpetek'ten devamlı olarak yönetmen diye bahsetmem de bir izlenim yaratmıştır sanırım.
Daha fiziksel konuları eleştirmek gerekirse yayınevi baskı ve kağıt kalitesi konusunda daha seçici davranabilirdi. Ayrıca kitabın "Kahve Dünyası" şubelerinde satılması nasıl bir strateji anlayamadım.
Ancak özetle diyebilirim ki kitabı okurken yüzüme bir tebessüm geldi oturdu. Bunun için bile okumaya değer. Bir de Ferzan Özpetek filmlerini hiç izlememiş ancak kitabı okuyacak olanlar için naçizane tavsiyem olacak. Bu kitabın atmosferini daha iyi anlamak ve ortamı gözünüzde canlandırmak için yönetmenin birkaç filmini seyredin.
Kişisel not: Yönetmenin bu zamana kadar en sevdiğim filmi "Karşı Pencere" iken yeni vizyona giren filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" onu geçmiş durumda. Filmin tanıtım videosunu da paylaşmak isterim. Yorumu okurken fonda size eşlik etsin.


0 yorum :

Yorum Gönder