09 Ağustos, 2014

Philip K. Dick'ten Kıyamet Sonrası Sorunsalı:
Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi?

2000 yılına girmeden günler öncesini hatırlıyor musunuz? Milenyum yılları başlayacak diye büyük bir heyecan vardı. Buram buram doksanlar kokan günler sanki bir anda yok olup uçan arabalar aniden gökyüzünde dolaşacaktı. Bankalar ve bilgisayarlar çökecekti. Geçmişin bütün sorunları hiçbir iz bırakmadan gelecekte çözülecekti. Jules Verne ya da Ay’a Seyahat’ten beri izlediğimiz ve okuduğumuz bütün gelecek senaryoları bize uzak gibi gelen yakın bir gelecekte bir bir gerçekleşecekti. Ama hiçbiri beklediğimiz gibi olmadı. Hatta ben bozuk rus salatası yüzünden 2000 yılının ilk gününde hasta bir şekilde bütün gün yattım. Bir-iki yıl sonra ise hiç hayal etmediğimiz bir geleceğin içinde yuvarlanırken bulduk kendimizi.

Bu hayallerin hepsi insanlığın tarih boyunca kurduğu gelecek algısının yansımalarıydı. Ancak bugün sahip olduğumuz teknolojik imkanlara, geçirdiğimiz toplumsal değişimlere ve yaşadığımız siyasal gelişmelere yönelik tavrımıza bakınca, insanlığın kafasındaki gelecek ile yaşanılan gerçeklik arasındaki uyuşmazlığın yarattığı bir dalga sanki üzerimize doğru geliyor. Çevresi, elindekileri, algıladıkları değişip değiştirilirken, insan her seferinde varlığı ile ilgili aynı soruları bıkmadan sorup duruyor. Cevabı ortada yok ve her gelen yeni nesil tarihi birikime rağmen o soruları bırakıldığı yerden sırtına alıp adeta sıfırdan başlıyor. Her gelen yeni nesil sorular ile farklı şekilde başa çıkıyor. Bir 50 yıl içinde yaşanması ne yazık ki mümkün olabilecek bir gelecekte, nükleer bir dünya savaşının ardından dünya tozla ve radyasyonla kaplı olduğunda hâlâ varlığımız ile ilgili aynı soruları sorarken bulursak kendimizi, bununla nasıl başa çıkacağız? İşte, Philip K. Dick'in bilimkurgu türündeki eseri kıyamet sonrası bir zamanda insana dair bu tür sorgulamaların üstesinden gelmeye çalışıyor.

Eser, kıyamet sonrası dünyada eko-sistemin ve pek çok canlı türünün nükleer bir dünya savaşı sonrası yok olduğu bir gelecekte geçiyor. Sağ kalan hayvan sayısı bir hayli sınırlı ve bir hayvan sahibi olmak bir statü göstergesi haline gelmiş. Hayatta kalmış pek çok hayvan türü, günümüzde ev ya da arabaya sahip olmak gibi, statüsü ile beraber mutluluk getirdiğine inandığımız tüketim nesnelerine dönüşmüş. Ana karakterimiz Rick Deckard, elektrikli bir koyuna sahip olmasına rağmen gerçek-canlı bir hayvana sahip olma motivasyonu ile çalışan bir Android avcısıdır. Teknolojik açıdan baya ilerlemiş olan Android’ler tıpkı insana benzemektedirler. Hatta yerleştirilen hafıza ile sahte bir geçmiş ile yüklü olup Android olduklarının farkında bile değillerdir. Onları insanlardan ayıran temel nokta empati yeteneğinden yoksun olmalarıdır. Bu sayede de uygulanan testlerde Android oldukları tespit edilir. Kullanım süreleri 2 yıldır ve bu süreden sonra “yok edilmeleri” yani ana karakterimizin deyimiyle “emekli” edilmeleri gerekir. Rick, 6 tane kaçak Android’i bulup emekli etmesi için verilen görevi yerine getirmeye çalışırken bir yandan da insan ontolojisine ve gerçeklik algısına dair sorgulamaların içinde buluyor kendini.

Her kitap içine girdiği türün özelliklerine bağlı olarak beklenti yaratır. Bilimkurgu kitapları ise okuyan kişide hayal gücünü coşturacak bir içerik görme beklentisi doğuruyor. Kitap bu konuda pek çok ilginç ayrıntıya sahip. Okuyucular bu konuda tatmin olacaktır. Ancak teknolojik gelişmeler ya da insanlığın dünyayı sürüklediği felaket bir yana, bu eserde varlığımıza dair sorular ve içinde olduğumuz gerçeği algılamak konusunda yaşanılan çıkmazlar daha ön planda duruyor. Bunu görünüşte tıpa tıp insana benzeyen Android’lerin robot olduklarının bile farkında olmadığı bir dünyada, insanların kendi varlığının gerçekliğini hissetmek için gösterdiği çabada fark ediyorsunuz. Gerçek-canlı hayvan sahibi olmak konusundaki saplantı ya da bir Mesih’in izinden pek çok insanın çoklu bilinç üzerinden birbirini hissetmesini sağlayan empati kutularının kullanılması gibi kitapta geçen noktalar bu çabaya örnek oluyor. Bütün bu çabaların hepsi bir şekilde insanlar tarafından yaratılıp çaresizce kullanılırken; yazar okuyucuyu ne kadarının sentetik, ne kadarının gerçek olduğuna dair daha derinden bakmaya yöneltiyor. Bütün bunlar günümüzde de yaşadığımız günlük buhranların başka versiyonlarına benzediğinden aslında ne kadar bilimkurgu olsa da bugün için de geçerli olan sorgulamalar yapmış oluyorsunuz. Bir de insan gibi davranan, kendi isteği ile seçimler yaptığını sanan ama aslında sahte bir hafızaya sahip programlanmış Android’ler var. Onların üzerinden de bu analizleri yaptığınızda sorun daha çarpıcı hale geliyor. Hatta bu sayede şu an bile Android’ler ile çevrilmiş olduğumuzu hissedebilirsiniz.

Kitabın anlatmak istediklerinden bağımsız olarak üzerinde durmak istediğim birkaç nokta var. Şöyle ki, kitabı okumaya 2-3 kez başlayıp yarıda bıraktım. Kitabın ilk 10-15 sayfası bir türlü beni yakalayamadı. Ancak bunu geçince 289 sayfalık kitabı bir günde bir solukta bitirdim. O nedenle başta biraz sabır gösterirseniz sonra karşılığını alacaksınız. Bir de yayıncı Altıkırkbeş ile ilgili bir yorum yapmak isterim. Kitaba dalıp giderken sık sayılacak şekilde basım hataları ya da eksik basılmış noktalama işaretleri görmek gerçekten sinir bozucu. Bu nedenle okurken arada bir asabiyetle dikkatiniz dağılabiliyor. Umarım sonraki baskılarda bu hatalar düzeltilir.

Kitaptan çokça bahsettim ancak yazar daha çok ilgiyi hak ediyor. Eğer henüz yazar Philip K. Dick’i duymadıysanız eminim eserlerinden uyarlanmış filmlerin en azından birini biliyorsunuzdur. Azınlık Raporu (Minority Report), A Scanner Darkly, Totall Recall ve yazısını yazdığım eserden uyarlanan Blade Runner (Bıçak Sırtı) gibi pek çok film, yazarın kitap ve öykülerinden çekilmiş. Yazar türlü uyuşturucu ve psikolojik sorunlarına rağmen çok sayıda kaliteli ve klasik sayılabilecek bilimkurgu eseri yayınlamış. Hatta yazar Ursula K. Le Guin’e ve pek çok yönetmene de ilham olmuştur. Eserlerinde dikkat çeken bir diğer nokta ise bu eserinde de yaptığı gibi bir anda gerçeklik ile oynaması. Aniden gerçeklik algısında bir atlama yapıyor ve okuduğunuz kısım gerçek miydi yoksa karakterin hayali miydi tam anlamıyorsunuz. Ayrıca eserlerinde arka planda kurulu bir sistemin eleştirisi oluyor. Bu bir polis devleti de olabilir, güçlü bir şirket ya da otoriter bir hükümet de. Eğer bilimkurgu alanındaki kitapları keşfetmek istiyorsanız Philip K. Dick'in eserleri ile başlamanızı tavsiye ederim. Çünkü felsefik ve sosyo-politik temalar ile  bilimkurguyu robotlar ya da uçan arabalar okumaktan öte bir noktaya taşıyor.

0 yorum :

Yorum Gönder