Philip K. Dick'ten Kıyamet Sonrası Sorunsalı:
Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi?
2000 yılına girmeden günler öncesini hatırlıyor musunuz?
Milenyum yılları başlayacak diye büyük bir heyecan vardı. Buram buram doksanlar
kokan günler sanki bir anda yok olup uçan arabalar aniden gökyüzünde dolaşacaktı. Bankalar
ve bilgisayarlar çökecekti. Geçmişin bütün sorunları hiçbir iz bırakmadan gelecekte
çözülecekti. Jules Verne ya da Ay’a Seyahat’ten beri izlediğimiz ve okuduğumuz
bütün gelecek senaryoları bize uzak gibi gelen yakın bir gelecekte bir bir
gerçekleşecekti. Ama hiçbiri beklediğimiz gibi olmadı. Hatta ben bozuk rus salatası
yüzünden 2000 yılının ilk gününde hasta bir şekilde bütün gün yattım. Bir-iki yıl
sonra ise hiç hayal etmediğimiz bir geleceğin içinde yuvarlanırken bulduk
kendimizi.
Bu hayallerin hepsi insanlığın tarih boyunca kurduğu gelecek
algısının yansımalarıydı. Ancak bugün sahip olduğumuz teknolojik imkanlara, geçirdiğimiz
toplumsal değişimlere ve yaşadığımız siyasal gelişmelere yönelik tavrımıza
bakınca, insanlığın kafasındaki gelecek ile yaşanılan gerçeklik arasındaki uyuşmazlığın
yarattığı bir dalga sanki üzerimize doğru geliyor. Çevresi, elindekileri,
algıladıkları değişip değiştirilirken, insan her seferinde varlığı ile ilgili aynı soruları bıkmadan sorup duruyor. Cevabı ortada yok ve her gelen yeni
nesil tarihi birikime rağmen o soruları bırakıldığı yerden sırtına alıp adeta sıfırdan
başlıyor. Her gelen yeni nesil sorular ile farklı şekilde başa çıkıyor. Bir 50
yıl içinde yaşanması ne yazık ki mümkün olabilecek bir gelecekte, nükleer bir
dünya savaşının ardından dünya tozla ve radyasyonla kaplı olduğunda hâlâ varlığımız ile ilgili aynı soruları sorarken bulursak kendimizi, bununla nasıl
başa çıkacağız? İşte, Philip K. Dick'in bilimkurgu türündeki eseri kıyamet
sonrası bir zamanda insana dair bu tür sorgulamaların üstesinden gelmeye
çalışıyor.
Eser, kıyamet sonrası dünyada eko-sistemin ve pek çok canlı
türünün nükleer bir dünya savaşı sonrası yok olduğu bir gelecekte geçiyor. Sağ
kalan hayvan sayısı bir hayli sınırlı ve bir hayvan sahibi olmak bir statü
göstergesi haline gelmiş. Hayatta kalmış pek çok hayvan türü, günümüzde ev ya
da arabaya sahip olmak gibi, statüsü ile beraber mutluluk getirdiğine inandığımız
tüketim nesnelerine dönüşmüş. Ana karakterimiz Rick Deckard, elektrikli bir
koyuna sahip olmasına rağmen gerçek-canlı bir hayvana sahip olma motivasyonu
ile çalışan bir Android avcısıdır. Teknolojik açıdan baya ilerlemiş olan
Android’ler tıpkı insana benzemektedirler. Hatta yerleştirilen hafıza ile sahte
bir geçmiş ile yüklü olup Android olduklarının farkında bile değillerdir. Onları
insanlardan ayıran temel nokta empati yeteneğinden yoksun olmalarıdır. Bu
sayede de uygulanan testlerde Android oldukları tespit edilir. Kullanım
süreleri 2 yıldır ve bu süreden sonra “yok edilmeleri” yani ana karakterimizin
deyimiyle “emekli” edilmeleri gerekir. Rick, 6 tane kaçak Android’i bulup emekli
etmesi için verilen görevi yerine getirmeye çalışırken bir yandan da insan
ontolojisine ve gerçeklik algısına dair sorgulamaların içinde buluyor kendini.
Her kitap içine girdiği türün özelliklerine bağlı olarak
beklenti yaratır. Bilimkurgu kitapları ise okuyan kişide hayal gücünü coşturacak bir
içerik görme beklentisi doğuruyor. Kitap
bu konuda pek çok ilginç ayrıntıya sahip. Okuyucular bu konuda tatmin
olacaktır. Ancak teknolojik gelişmeler ya da insanlığın dünyayı sürüklediği felaket bir yana, bu eserde varlığımıza dair sorular ve içinde olduğumuz gerçeği
algılamak konusunda yaşanılan çıkmazlar daha ön planda duruyor. Bunu görünüşte
tıpa tıp insana benzeyen Android’lerin robot olduklarının bile farkında olmadığı
bir dünyada, insanların kendi varlığının gerçekliğini hissetmek için gösterdiği
çabada fark ediyorsunuz. Gerçek-canlı hayvan sahibi olmak konusundaki saplantı
ya da bir Mesih’in izinden pek çok insanın çoklu bilinç üzerinden birbirini
hissetmesini sağlayan empati kutularının kullanılması gibi kitapta geçen noktalar bu çabaya örnek oluyor. Bütün bu çabaların hepsi bir şekilde insanlar
tarafından yaratılıp çaresizce kullanılırken; yazar okuyucuyu ne kadarının
sentetik, ne kadarının gerçek olduğuna dair daha derinden bakmaya yöneltiyor. Bütün bunlar günümüzde
de yaşadığımız günlük buhranların başka versiyonlarına benzediğinden aslında ne
kadar bilimkurgu olsa da bugün için de geçerli olan sorgulamalar yapmış oluyorsunuz.
Bir de insan gibi davranan, kendi isteği ile seçimler yaptığını sanan ama
aslında sahte bir hafızaya sahip programlanmış Android’ler var. Onların üzerinden de bu analizleri yaptığınızda sorun daha çarpıcı hale geliyor. Hatta bu sayede şu an bile Android’ler ile çevrilmiş olduğumuzu hissedebilirsiniz.
Kitabın anlatmak istediklerinden bağımsız olarak üzerinde durmak istediğim birkaç nokta var. Şöyle ki, kitabı okumaya 2-3 kez başlayıp yarıda
bıraktım. Kitabın ilk 10-15 sayfası bir türlü beni yakalayamadı. Ancak
bunu geçince 289 sayfalık kitabı bir günde bir solukta bitirdim. O nedenle
başta biraz sabır gösterirseniz sonra karşılığını alacaksınız. Bir de yayıncı Altıkırkbeş ile ilgili bir yorum yapmak isterim. Kitaba dalıp giderken sık sayılacak şekilde basım hataları ya da eksik
basılmış noktalama işaretleri görmek gerçekten sinir bozucu. Bu nedenle okurken
arada bir asabiyetle dikkatiniz dağılabiliyor. Umarım sonraki baskılarda bu
hatalar düzeltilir.
Kitaptan çokça bahsettim ancak yazar daha çok ilgiyi hak ediyor. Eğer
henüz yazar Philip K. Dick’i duymadıysanız eminim eserlerinden uyarlanmış
filmlerin en azından birini biliyorsunuzdur. Azınlık Raporu (Minority
Report), A Scanner Darkly, Totall Recall ve yazısını yazdığım eserden
uyarlanan Blade Runner (Bıçak Sırtı) gibi pek çok film, yazarın kitap ve
öykülerinden çekilmiş. Yazar türlü uyuşturucu ve psikolojik sorunlarına rağmen
çok sayıda kaliteli ve klasik sayılabilecek bilimkurgu eseri yayınlamış. Hatta
yazar Ursula K. Le Guin’e ve pek çok yönetmene de ilham olmuştur. Eserlerinde
dikkat çeken bir diğer nokta ise bu eserinde de yaptığı gibi bir anda gerçeklik
ile oynaması. Aniden gerçeklik algısında bir atlama yapıyor ve okuduğunuz kısım
gerçek miydi yoksa karakterin hayali miydi tam anlamıyorsunuz. Ayrıca eserlerinde arka planda kurulu bir sistemin eleştirisi oluyor. Bu bir polis devleti de olabilir, güçlü bir şirket ya da otoriter bir hükümet de. Eğer bilimkurgu alanındaki kitapları keşfetmek istiyorsanız Philip K. Dick'in eserleri ile başlamanızı tavsiye ederim. Çünkü felsefik ve sosyo-politik temalar ile bilimkurguyu robotlar ya da uçan arabalar okumaktan öte bir noktaya taşıyor.
0 yorum :
Yorum Gönder