20 Ocak, 2014

"Kendime soruyorum, acaba bedenimin içinde karanlık bir yer var mı diye, uzak bir bölge, en önemli anılarımın üst üste yığılıp balçığa dönüştüğü yer."


Türkiye insanının edebiyatla -hali hazırdaki az ve zayıf olan- ilişkisine kendi deneyimim üzerinden bakınca yüzümüzü net bir şekilde batıya dönmüş olduğumuzu görmek mümkün. Batı bizim için örnek alınması ve ulaşılması gerekilen bir fenomen olarak, kültürel tercihlerimize de etki etmiş denebilir. Bu bağlamda ben de "daha iyi bir edebi bakışa sahip olmak istiyorsak Amerikan, İngiliz, Fransız gibi gelişmiş batı kültürlerinin edebiyatlarını okumalıyız" gibi bakış açısına sahip olduğumdan Hazar denizinin doğusundaki kültürlere çok hakim değilimdir. Ancak bu yazının konusu olan yazar Haruki Murakami, bu konudaki fikrimi değiştirmiş durumda. Bu yazımda yazarın beşinci romanı olan "İmkansızın Şarkısı"nı yorumlayarak, 1Q84'ten sonraki ikinci Murakami analizimi yapmış olacağım.
Hikayemiz, 37 yaşındaki ana kahraman Toru Watanabe'nin Hamburg'a yaptığı uçak yolculuğu sırasında Beatles'in "Norwegian Wood" -Türkçe isme de ilham kaynağı olan- şarkısını dinlemesi ile başlar (Hiçbir hizmetten kaçınmadık ve linki ekledik, aşağıda). Anılar onu 20 yıl öncesine, üniversite yıllarına götürür. En yakın arkadaşı Kizuki intihar etmiştir. Kizuki'nin kız arkadaşı Naoko -ki ablası da aynı yaşlarda intihar etmiştir- ise bu trajik olayın travmasını yaşamaktadır. Aynı acıyı paylaşan Watanabe ve Naoko birbirlerine daha da yaklaşırlar ve birlikte olurlar. Bu olaydan sonra Naoko, kendi isteğiyle sanatoryuma yatar.

Bu dönemde Watanabe yurttaki yakın belki de tek arkadaşı Nagasawa ile takılmaya başlar. Watanabe ve Nagasawa; blog ekibi olarak bizim de çok sevdiğimiz Muhteşem Gatsby romanı vasıtasıyla yakınlaşmışlardır. Nagasawa, Watanabe'ye göre oldukça dominant ve acımasız denebilecek boyutta bencil bir insandır. Tek gecelik ilişkiler yaşadıkları kızları, Nagasawa'nın maddi imkanları ile farklı restaurantlara ve barlara götürürler. Gene böyle bir akşamda Watanabe, Naoko'nun tam zıttı bir karakter olan Midori ile yakınlaşır. Midori; hayat dolu, canlı bir kızdır. Midori'nin ilgisine rağmen, Watanabe için Naoko önemi korur, sanatoryumda onu ziyaret eder ve Naoko'nun arkadaşı Reiko ile o da arkadaş olur. Roman boyunca Watanabe'nin diğer insanlarla olan diyalogları ve bu ilişkiler üzerinden geliştirdiği duygularına şahit oluruz. Bundan sonrasında olan önemli ve romana yön veren olayları aktararak okumak isteyenlerin heyecanını kaçırmak istemiyorum ama kısaca "tarih tekerrürden ibarettir" ve "bazı şeylerin kıymeti kaybedilmeden anlaşılmıyor" demek mümkün.

Romanı genel hatlarıyla bu şekilde özetledikten sonra bende bıraktığı izlenimden söz etmek istiyorum biraz da. Okuduğum ikinci Murakami kitabı ve kesinlikle sonuncusu olmayacak. 1q84 kitabında da olduğu gibi yalın, akıcı, basit kelimelerle kurulmuş cümleler akıp gidiyor önünüzde. Vurucu bir hikaye ve naif karakterler, soslu bir anlatıma ihtiyaç duyulmadan anlatılmış ve içe işliyor. 1968 hareketinin de arka planda olduğu ortamda yoğun duyguların ve aşkların merkezinde Watanabe var. Saf aşkı arayanların kafa karışıklığı, okuyucuya çok iyi aktarılmış. Romandaki kimi karakter bunu delirme aşamasına gelerek yaşarken, kimi nihilizmin sınırlarında dolaşıyor. Ölüm de aşk kadar önemli bir konu kitapta ama genel kullanılan anlamının çok ötesinde. "Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır" cümlesinde de dendiği gibi ölümü trajik, hayatı kesintiye uğratan bir öğe olarak değil; akışın bir parçası. Bu yüzden de farklı ölümler ve intiharlar, imkan verdikleri başka olaylara açılan kapılar gibi bir izlenim bırakıyor insanda. Kısaca diyebilirim ki anlattığı her şey, söylenen her diyalog bize çok yakın ve devamlı aklımızda ve dilimizde olan konular ama öyle bir işlenmiş ki sanki ilk defa karşılaşmış gibi hissediyorsunuz. Bu yüzden de okunmasını tavsiye ettiğim ve benim de zevkle okuduğum, hatta ileride tekrar okumayı düşündüğüm kitaplardan. Meraklısı için bir dipnot: Kitabın filme uyarlanmış hali mevcut, ancak bazı yerlerde okuduğum yorumlara göre pek de beğenilmemiş. Karar sizin.

0 yorum :

Yorum Gönder