05 Ocak, 2014

Tezer Özlü en sevdiğim yazarlar arasında yer alır. İşte bu nedenle Burcu'nun Tezer Özlü'nün Kalanlar adlı eseriyle ilgili yazısını çok büyük bir keyifle okumuştum. Burcu'nun 90lar kitabıyla ilgili değerlendirmesi de yüzümde kocaman bir tebessümle okuduğum paylaşımlardan bir tanesiydi. Yazıdan o kadar etkilenmiştim ki sanki zaman tünelinde yolculuk yapmış ve kendimi bir an 90larda, ilkokul yıllarımda buluvermiştim. İşte Özlü'nün Çocukluğun Soğuk Geceleri adlı eserini rafta gördüğümde özellikle bu iki nedenden dolayı içimde inanılmaz bir okuma isteği belirdi.



Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Çocukluğun Soğuk Geceleri Özlü'nün ilk romanı. Çocukluğun Soğuk Geceleri bence son derece çarpıcı, etkileyici, okuyucunun içine işleyen ama belki de tasvir etmesi bir o kadar zor bir roman. Öyle ki bu ince ama bir o kadar da yoğun romanı okuduktan sonra herkesin romana dair farklı bir algılayışı olabileceğini düşündüm. O nedenle eserde en beğendiğim bölümü paylaşmanın eserdeki derinliği anlatmak konusunda yeterli olacağını düşündüm. Yaşam, ölüm, sevgi, sevgisizlik, yalnızlık kavramlarının yoğun bir biçimde vurgulandığı, dillendirildiği, kahramanın içinden geçmiş olduğu ruhsal bunalımlarının aktarıldığı romanın ilk iki bölümünün Ev ile Okul ve Okul Yolu olması bir tesadüf değil çünkü çocukluk aslında sürekli dönülen, aşılamayan bir dönem. Yaşamı nasıl kavradığımızı da, zihnimizde nasıl şekillendirdiğimizi de çocukluğumuz belirliyor: "Yaşam, şimdi ancak kavranılması ve anlaşılması gereken: oysa yaşanması, gerçeğine inilmesi ilerideki yıllara atılan bir yabancı öğe gibi önümüze getirilmiş."


Çocukluğun Soğuk Geceleri sıkça tavsiye edilen, okunması önerilen eserlerden bir tanesi. Bunlardan bir tanesini de sizlerle paylaşmak istedim:


Son olarak Özlü'nün bu eserini okurken aynı Burcu'nun 90lar kitabıyla ilgili paylaşımını okuduğumdaki duyguları hissettim. Özlü çocukluğunu, ilkokul yıllarını, ilkokul öğretmenini, ilk arkadaşlarını anlatırken ben de kendi ilkokul yıllarıma gittim. Siyah önlüğüm, beyaz yakam, karşımda kara tahta sıra arkadaşlarım o kadar canlı beliriverdi ki gözümün önünde. Yazar Stalinin ölümünün büyük bir bayram havası gibi kutlanıldığını hatırlıyordu ben Körfez Savaşı sürecini, elektrik kesintilerini, haberleri dinlemekten ne kadar korktuğumu, bir savaş çıkması ihtimalinden ne kadar çekindiğimi. Yazar çıkmaz sokaktaki evine çekinmeden getirdiği ilk arkadaşından bahsediyordu, ben bir gün teneffüste okuldan çıkıp bir arkadaşımla leblebi tozu almaya gittiğim günü anımsıyordum. Evet bu roman eserin arka kapağında da dediği gibi: "yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor." Kaç yaşında olursanız olun bir şey oluyor ve dönüveriyorsunuz o günlere.


0 yorum :

Yorum Gönder