12 Ocak, 2014

"Bir gün" demiştin bana, "gün batımını tam kırk dört kez izledim!" Sonra da, "Biliyor musun," diye ekledin. "İnsan gün batımını çok üzgün olduğunda seviyor." 
"Çiçekler çok tutarsız oluyorlar. Ama onu nasıl sevmem gerektiğini bilemeyecek kadar küçüktüm..."

Bu akşam yine kendime meydan okuyorum ve "Kürk Mantolu Madonna"dan sonra benim için 'kutsal' nitelikli olan bir başka kitabı, "Küçük Prens"imi seçiyorum yazmak için. Oldukça yalın ama bir o kadar karmaşık ve derin bir kitap bu, tıpkı baş kahramanı olan Küçük Prens gibi; B 612 Astreodinin saf, buğday tenli, altın saçlı, meraklı prensi gibi...
"Küçük Prens"i en basit haliyle, Antoine de Saint-Exupéry isimli bir Fransız pilot ve yazarın büyükler için yazdığı bir çocuk romanı olarak tanımlayabilirim. Antoine de Saint-Exupéry'nin, 1944 yılında intihar mı yoksa kaza mı olduğu hala bilinmeyen bir nedenle Akdeniz'de kayıplara karışan uçağının kalıntıları, 2004 yılında Marsilya açıklarında bulundu. Uçakta hiçbir kurşun ya da çarpışma izine rastlanmaması ve son uçuşundan bir gece önce hiç uyumaması, çevresindekilere intihardan söz etmesi, bu ölümün çok da kaza olmadığı yönündeki savı destekliyor. Benim inancıma göre ise, o şu anda B 612'de inatçı ve tatlı arkadaşı Küçük Prens'le beraber...
Her ne kadar sadece çocuklara yönelik yayınlar yapan Mavi Bulut Yayıncılık tarafından basılmış versiyonu en yaygın olarak okunsa da Küçük Prens'i sadece çocuk kitabı olarak tanımlamak ona yapılmış büyük bir haksızlık olur. Aksine, bence Küçük Prens bir çocuk kitabından çok, 'büyük' kitabı. Gün batımını seyretmek için yapması gereken tek şeyin sandalyesini biraz kaydırmak olduğu B 612 Asteroidini, bir çiçekle yaşadığı sorunlar nedeniyle terk edip başka gezegenlere yaptığı ziyaretlerde o kadar çok şey öğreniyor ve hatırlıyoruz ki onunla birlikte... Gittiği  ve hepsinden "şu büyükler çok tuhaf" yorumuyla ayrıldığı gezegenlerde sırasıyla karşılaştığı kral, kendini beğenmiş adam, ayyaş, iş adamı, fenerci, coğrafyacı ve pilot Saint-Exupéry ile diyalogları, unuttuğumuz ya da hiç düşünmediğimiz şeyleri oldukça saf ve yalın bir şekilde yüzümüze vuruyor. Krallara göre diğer bütün canlılar kuldu mesela ya da kendini beğenmiş adamlar sadece övgü sözlerini duyarlardı. Bunları anlamıştı, evet ama çok içtiği için utanan ve bu utancını unutmak için içen adam minik aklını karıştırmıştı prensimizin ve tüm gün yıldızları sayıp, bulduğu sayıyı bir kağıda yazıp çekmecesine koyan iş adamının gezegeninde anlamıştı ki, "önemli işler konusunda büyüklerinkinden farklı düşüncelere sahipti". Dünya'ya geldiğinde, birazdan bahsedeceğim yılan ve tilkiyle karşılaşmasından sonra, Küçük Prens Sahra Çölü üzerinde uçağı arızalanan Saint-Exupéry ile karşılaştığında ise hem ona hem de "tek bir çiçeği koklamamış, tek bir yıldıza bakmamış, kimseyi sevmemiş, yaşamı boyunca yaptığı şey bir takım sayıları toplamak" olan ve hep "çok önemli işleri" olan biz büyüklere aslında birer "mantar" olduğumuzu söylüyordu. 
Asıl önemli olan gözle görülmeyendir.
Dünyaya ilk geldiğinde çölde kendini çok yalnız hisseden Küçük Prens'e, karşılaştığı yılan Dünya hakkında önemli bir bilgi veriyordu: "İnsanların arasında da yalnızdır insan." Ama ona asıl sırrı bir tilki verecekti. Kendisiyle oyun oynamasını istediği tilki ona, ancak onu evcilleştirirse oynayabileceğini söylemişti ve eklemişti "Beni evcilleştirirsen birbirimiz için gerekli oluruz. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi olursun (...) Beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. Duyduğum bir ayak sesinin ötekilerden farklı olduğunu bileceğim." Bu sözlerle B 612'de terk edip bıraktığı çiçeği tarafından evcilleştirildiğini anlamıştı Küçük Prens ve tilkiden de kendisini evcilleştirmesini istemişti. Ama unutmaması gereken bir şey vardı: Önemli olan evcilleştirdiğimiz şey için harcanan zamandı ve evcilleştirdiğimiz şeyden sorumluyduk. Evcilleştirdiği çiçeğinin yanına geri dönmek için tilkiye veda ederken  bir sırra sahipti Küçük Prens: "İnsan yalnızca yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez." Bu sırrı Küçük Prens'le birlikte ben de unutmamalıydım.
Hikayenin bundan sonrası oldukça hüzünlü. Küçük Prensi'in çiçeğine geri dönmek için yılanla anlaşma yapması, pilotun onunla vedalaşması, ölmüş gibi olan ama aslında ölmeyen küçük kahraman. Ne öğrenmiştik tilkiden? "İnsan evcilleştirilmeyi kabul etti mi, biraz göz yaşını da göze almalı." 

Saint-Exupéry'nin deyimiyle "dünyanın en güzel ve en hüzün dolu görüntüsü" ile bitiriyorum bu yazıyı. Küçük Prens gök yüzündeki beş yüz milyon yıldızın birinde yaşıyor ve sadece bunu bilmek bile yıldızları anlamlı kılıyor.
 
 

0 yorum :

Yorum Gönder